Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Ah bu kanunların gözü kör olsun...

Sizde de aynı duygu var mı bilemem. Kamu görevlileri bir iş yaparlarken, onların bizlere göre yasalara daha çok özen gösterdiklerini, kurallara daha fazla uyduklarını düşünürüm hep.
Örneğin trafikte önümdeki araç bir polis otomobili veya bir belediye otobüsü ise, onları kullananların kamu görevlileri olduğunu düşünür ve içimden "Bunlardan asla trafik canavarı olmaz" derim içimden.
Derken o yoğun trafikte önümdeki polis otomobili hiç sinyal vermeden sağa veya sola sapar... Ya da belediye otobüsü tercihli yola girip, hepimizi geride bırakarak yanımızdan geçer.
Demirel Cumhurbaşkanıyken bu gibi durumların var olabileceğini "Devletin de rutin-dışı işleri olabilir" diyerek izah etmeye çalışmıştı.
Neticede doğru bir yorumdu bu.
Kamu malı silahları bir terör örgütüne vermek de, yoğun trafikte sıkılıp kuralları hiçe saymak da neticede kamu görevlileri açısından "Rutin-dışı davranışlar" olarak görülebilir.
Bir de yasalara ve kurallara uyularak yapılan "Rutin-içi işler" vardır ki, onları öğrendiğimizde de şaşırırız.

Kanuni bir dayak
Askerliğimi yaparken, yatakhanelerin de bulunduğu binanın bodrumundan feryat sesi geldiğini duyup, merdivenlerden aşağıya koşarak inmiştim.
Bir subay bir eri dizlerine tekme de atarak dövmekteydi.
Hemen fırlayıp, bizim bölüğün komutanı olan yüzbaşıya koştum.
- Komutanım yetişin, burada adam dövüyorlar, dedim.
Peşime takılıp, binanın alt katına benimle beraber indi ve bir subayın bir eri dövdüğünü o da gördü.
Sonra bana döndü ve "Ben bu duruma müdahale edemem, o subay yasal hakkını kullanıyor" dedi.
Sonra bu sözün anlamını Askeri Ceza Kanunu'nu okuyunca anladım.
1930 tarihli bu kanunun 119'uncu maddesinde şu hüküm vardı:"
Bir madunun fiili taarruzlarını defetmek yahut mübrem ve müstacel bir zaruret ve tehlike halinde verdiği emirlere itaat ettirmek için bir mafevk tarafından yapılan müessir fiiller makam ve memuriyet nufuzunu suistimal telakki edilmez ve suç sayılmaz.
"

Kanunlar kargaşası

Bu gibi kanun maddeleri, kamu görevlilerine bizim rutin-dışı olarak görebileceğimiz ama aslına rutin-içi (ya da yasa) kabul edilen davranışlarda bulunmak hakkı verir.
Burada sorun, "Ya aynı kanun veya farklı kanunlar, belirli bir fiili farklı biçimde düzenlemişlerse, bunlardan hangisine uyulmalı" meselesidir.
Mesela çok yakın geçmişte, İlker Başbuğ dolayısıyla çelişkili yasa maddeleri yüzünden tartışmalar yaşamadık mı?
Yeni Şafak'taki yazısında Kürşad Bumin bu durumu şöyle ele almıştı dün:
"Anayasa'nın 12 Eylül referandumu ile yeniden kaleme alınan iki maddesi tamamen ayrı tellerden çalıyordu. 'Askeri yargı' başlıklı 145. madde 'Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür' derken, 145 ile aynı doğum gününde doğmuş olan 148. madde genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının (Jandarma dahil) görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan'da yargılanacağından söz ediyordu."

Hepsi de doğru olabilir
MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması da kamunun kamuya rutin-dışı sayılacak şekilde davranması olarak algılandı genellikle.
Oysa bu da rutin-içi de sayılabilecek bir tablonun yansımasıydı.
MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesine göre MİT görevlilerinin görevleri gereği işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü cezai takibata konu olmaları, Başbakan'ın iznine bağlıdır.
Ama CMK'nın 250 ve 251'inci maddelerine göre de, terör ve örgütlü suç kapsamına giren fiiller söz konusu ise özel savcılar cezai takibatı bizzat ve doğrudan yaparlar.
Siz siz olun, bir kamu görevlisinin işin içinde olduğu her durumda mutlaka yasal davranışlara tanık olacağınızı sanmayın.
Veya aynı konudaki birbirine zıt davranışlar da yasal (veya rutin) olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA