Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ OKUR TEMSİLCİSİ - YAVUZ BAYDAR

Murdoch ve medya özgürlüğü

Temiz ve ilkeli gazetecilikle ilgilenen okurlarımızın bir gözü ve kulağı İngiltere'de olsun. Ülkede ve dünyadaki hengâme içinde dikkatlerden kaçabilir. Yeryüzünün en güçlü habercilik geleneği ile pratiğinin odak noktası olan Londra'da, basın etiği adına çok önemli bir soruşturma yürütülüyor.
Bu soruşturmanın ülkemizde yaşanan 'kirli gazetecilik geçmişi' ile de benzeşmeleri var; çıkarılacak dersler de yolda.
Medya baronu Rupert Murdoch'un Britanya'da yaygın faaliyet gösteren şirketi News International'a bağlı News of the World gazetesinin yıllar boyunca başta 'ünlüler' olmak üzere pek çok kişinin özel telefonlarını dinleyerek bunları haber yaptığının ortaya çıkması üzerine, Cameron Hükümeti, 'Leveson soruşturması' adıyla bilinen bir soruşturma başlattı.
Geçen hafta boyunca Hugh Grant, Sienna Miller gibi sinema oyuncuları, Harry Potter romanlarının yazarı J K Rowling'in de aralarında bulunduğu pek çok kişi, basının kendilerine nasıl bir dehşet yaşattığını, nasıl çaresiz kaldıklarını inanılmaz öykülerle anlattılar. Soruşturma yayılarak devam edecek. Amaç, bulvar basınında (varsa digger medyada da) kimlerin 'özel hayatın gizliliği'ni bu yasa ve ahlak dışı 'gazetecilik yöntemleri' ile ihlal ettiğini iyice anlamak, kayda geçirmek ve etkin bir 'özdenetim yapılanması'nı şekillendirmek.
Leveson Soruşturması neden Türkiye için de önemli? Şundan: Bilinçli saptırmaların etkisiyle, ülkemizde gazetecilerin ahlak ve yasadışı işlere bulaşmasının 'sınırları' iyi anlaşılmış değil.
İngiltere'de şu anda yaklaşık 15 gazeteci ve editör 'telekulak skandalı' nedeniyle hapiste. Ama kimse de orada çıkıp 'medya özgürlüğü elden gitti!' diye ortalığı birbirine katmıyor.
Bizde ise sapla saman, kuruyla yaş bir arada. Medya özgürlüğünün çerçevesi konusunda tam bir kakafoni, kargaşa, manipülasyon var.
Oysa, yasadışı faaliyetlere (mesleki işlevini ona feda ederek veya araç kılarak) bulaşmış olmanın medya özgürlüğü ile ilgisi tartışmaya açık.
Bunun yanı sıra, cezaevleri ile gündeme gelen medya özgürlüklerinin medya etiği ile ilgili boyutu da nedense hiç tartışılmıyor.
Darbe komplolarının parçası, 'medya misyoneri' olmak, gazetecilikle bağdaşmaz. Aynı şekilde, terörü ve şiddeti açıkça övmek, suç sayılan fiilleri yüceltmek de. Habercilik çizgisini iktidarın çizmesini istemek de. Elbette hükümet bugün içinde çok ciddi (TMK ve İnternet Yasası gibi) sorunlar barındıran ifade özgürlüğü alanında rahatlatıcı önlemleri hemen almak zorunda.
Öte yandan, çok haklı tepkilere yol açan, basın özgürlüğünü merkez noktasına oturan Şık ve Şener vakalarını bir yana bırakalım: Geri kalan vakalarla (üç-dört tanesi hariç) ilgili 'hapisteki gazeteciler' tartışmasında, yukarda çizdiğim çerçeveyi yok sayarak hiçbir yere varılamaz.
Yeni açılan 28 Şubat soruşturması da hayati önem taşıyor. O dönemdeki gazetecilik, artık iyice anlaşılıyor ki, hem yasa hem de etik ihlalleri ile gölgelenmiştir. Bunlar 2000'li yıllardaki ahlaksız gazeteciliğe de örnek, rehber olmuştur.
Savcılık o dönemdeki gazeteciliğin hangi kumpasların içinde ürediğini ortaya çıkartmak üzere cesaretle ilerlemelidir. Eğer bu soruşturma başarılı olursa, o zaman gazeteciliğin makul ahlaki-yasal çerçevesi daha sağlıklı tartışılabilir.
Böylece günümüzün kakafonik 'medya özgürlüğü' söylemleri de anlam ve içerik kazanır. Taşlar yerli yerine oturur. Medya olarak samimiysek, '28 Şubat gazeteciliği'nin o soruşturmada her yüzüyle ve failiyle ortaya çıkarılmasını istemeliyiz.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA