Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Lahey’deki tuzak

Gazze'de insanlık tarihinin en barbar soykırımını sürdüren İsrail ile Batı'ya karşı yükselen küresel öfkenin ilk hedefi sadist Siyonistlerin durdurulmasıydı. Bunun için de ateşkesin sağlanması gerekiyordu. Dünyanın vicdanlı insanlarının gayretleri sonucu bu hedefe ulaşıldı.
Zira küresel kamuoyu Gazze'deki bebek ve çocukların katledilmesine duyarsız kalan siyasilerin dayandığı her tür statükoyu sarsmaya başladı.
Bu nedenle bir buçuk ay sonra İsrail ve Batılı sadist ortakları soykırımlara ara vermeyi kabul etti. Saltanatlarının devrileceğini gören soykırımcılar yükselen küresel Filistin dalgasının altında boğulmamak için bu kararı kerhen aldı. Bunun da askeri değil 'insani ateşkes' olduğunu duyurdular.
Yani Gazze'nin kuzeyinde İsrail 'Hamas ile savaş' manipülasyonu çerçevesinde yine katliamlarına devam edecek. Gazze'nin güneyinde ise vahşete dört gün ara verecek. Yardım konvoylarının girişinden sonra saldırılarını kaldığı yerden sürdürecek.

***

Ancak tablonun diğer yanı da hiç iç açıcı değil. Filistinlileşen dünya Gazze ile birlikte özgürlük savaşı veriyor. Herkes ülkesinde Siyonist zihniyetli siyasiler tarafından Filistinlileştirildiğini gördü.
Zira bütün küresel kurum ve kuruluşlar Siyonaziler tarafından ya 'organize edilmiş' ya da işlevsizleştirilmiş durumda. Tıpkı satın alınan Batılı soykırım destekçisi sadist ve psikopat liderler gibi.
Bu bağlamda dünya belki de ilk kez şairin dediği gibi 'yenilgi yenilgi büyüyen bir zafere' doğru ilerliyor. Kuşku yok ki bu küresel dalga sadece soykırımcı Siyonist İsrail projesini değil Batı'nın üzerinde yükseldiği paradigmayı da altüst edecek.
Böyle bir süreçte dünya artık BM, UCM, Lahey, Cenevre, Brüksel, Berlin, Washington ve Londra'dan umut kesmişken bazı kesimlerin hâlâ sömürgeci Batı'dan adalet dilenmesi bir aldatmacadır.
Bu hamleler haklarını beyaz efendilerinin kurduğu mahkemelerde arayan kölelerin acınası hallerine benziyor. Kafka'nın 'Kanun Önünde/Vor dem Gesetz' (1915) isimli hikâyesi tam da bu trajediyi anlatır. Mahkeme kapısına gelen Taşralı Adam'a bir tabure uzatan bekçi, beklemesini söyler. Ve adam ölene kadar mahkeme kapısında beklemek zorunda kalır.
Yani emperyalist proje, egemenliğini sadece katliamlarla kurmuyor. Söylem, ideoloji, hukuk ve düşünce gücüyle de tahakkümünü perçinliyor. Bu nedenle emperyalist periferideki Ortadoğu'dan gelip merkezdeki Lahey'de hak arayanların da sonu Taşralı Adam'dan farklı olmayacaktır.

***

Neden mi? Lahey'e gitmek zaten her açıdan kaybetmek anlamına geliyor. Heidegger'den Agamben ve Derrida'ya kadar Batılı düşünürler bile "Eğer kanun denilen kapı herkese açıksa zaten ortada ontolojik bir boşluk var demektir" diyor.
Yani soykırımcıların kanundışı yöntemlerle itlaf edilmesinden başka bir çözüm yolu yoktur. İşte o zaman Lahey'ler ve BM'ler adaletin tecelli edeceği yerlere dönüşebilir. Nitekim hakikat bekçinin cevabında gizli.

Mahkeme kapısında son nefesini vermek üzere olan Taşralı Adam sorar: "Peki nasıl oldu da bunca yıl benden başkası girmek istemedi bu kapıdan?" Bekçi ona şu unutulmaz yanıtı verir: "Çünkü yalnızca senin içindi bu kapı!"

Hâsılı kelam, emperyalist statükonun çöllerinde hayat mücadelesi verenler artık Lahey'deki hak ve adalet serabıyla avutulamıyor. Dünya esvap değiştirmek istiyor.
Kuşku yok ki sömürgeciler ne yapsa da saltanatları yıkılacak. Bu barbarlıklar yeni bir dünyanın doğum sancılarıdır. Burada insan en çok da Gazzeli bebeklerin bu değişimin bedelini ödemesine kahroluyor. Çünkü bebeklerin kanı üzerinde yükselen hiçbir dünya ve hayat ne kadar yeni, müreffeh ve adil olsa da masum olamayacaktır. Lahey'e koşanların en çok da bu gerçeğe göre hareket etmesi gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA