Türkiye'nin en iyi haber sitesi
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ

Kardeş kanı

Kendisinden bir yaş küçük kız kardeşini, aile kararı ile öldürdükten sonra, başı önünde oturmuş sigara içen ağabeyin fotoğrafına baktım. Elinde kardeş kanı, eminim yüreğinde kardeş acısı ve üstünde kocaman bir yük. Kardeşi toprak altına, kendisi hapishaneye gömülecek.Orada yaşadığı sürece ailesinin ona öğrettiği, toplumun öngördüğü gibi 'namusu temizlemenin' gururunu mu, yoksa kardeş katili olmanın, bir insan canı almış olmanın acısını mı taşıyacak yüreğinde? Her ikisi için de gelecek yok artık. İki genci bu durumlara düşüren, onları bu anlamsız,yanlış ve vahşi düşünce sisteminden koruyamayan, durduramayan bir ülke olarak, o ülkenin halkı olarak, o halkın bir bireyi olarak bizim geleceğimiz var mı? Ona vahşi demek, katil demek, ceza vermek içimizi rahatlatabilecek ve sorunumuzu çözebilecek mi? Rahat uyuma süremiz bir sonraki cinayete kadar mı olacak? Eğer öyle ise çok uyuyamayacağımız kesin.

KADINLAR DA ŞİDDET UYGULUYOR
Kadına karşı şiddetin boyutları farklı. Aşağılamakla başlayan sözlü şiddet, yaşam alanlarını ve çeşitlerini kısıtlamakla giden sosyal şiddet, fiziksel zarar veren bedensel şiddet gün geliyor kadını öldürmeye dönüyor. Kadının birey olarak görülmemesi, kadına atfedilen tüm rollerin erkeğe bağlı olarak değerlendirilmesi, kadını adeta sahip olunan bir mal haline getiriyor. Bu bakış açısı yansıtılmaya çalışıldığı gibi bir gruba, eğitimsiz kişilere hatta sadece erkeklere ait değil. Bu bakış açısı toplumsal cinsiyetin öğretildiği kadınların da bakış açısı oluyor. Şiddete uğrayan, tacize uğrayan, öldürülen kendi cinslerine "Kötü oldu ama hak etmişti," ya da "O da keşke..." diye başlayan cümleler kuran kadınların, kadınlara gösterdiği şiddet. Sonuçlar "Benden ayrılamaz", "Benim değilse yaşama hakkı yok", "Bizim dediğimizi yapmazsa cezasını çeker" söylemleri ile öldürülen kadınlar oluyor. Bu cinayetlerin bir kısmına töre adına demek, namus adına demek cinayete ve katillere hak vermektir.

VE ERKEKLER...
Nasıl bir toplumsal erkek cinsiyeti yüklüyoruz ki oğullarımıza, bir yandan kendilerini kadınları koruyacak kadar güçlü, kadınların davranışlarının nedenlerini sorgulayacak kadar sorumlu hissediyorlar. Diğer yandan kadının kıyafetinden, davranışından hemen etkilenerek kendini kontrol edemeyecek kadar güçsüz, onu istemeyen ve başka bir yaşam seçen kadının ardından vakur bakmak yerine, kendini kaybedecek kadar sorumsuz ve aynı yatağa baş koyduğu, birlikte çocuklar dünyaya getirdiği eşini, uğruna dünyaları yıkacak kadar sevdiğini söylediği kadını, aynı karında büyüyüp aynı göğüsten süt paylaştığı kardeşini öldürecek kadar cani olabiliyorlar? Ben o fotoğrafa bakarken, toplumsal yanlış öğretilerle eline bulaşmış kardeş kanı ile oturan, kardeşi ile birlikte kendi ruhunu kaybetmiş delikanlıyı nasıl bu hale getirdik diye düşündüm. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yeni geçti. Kutlama ve çiçekler başrollerdeydi. Cenazelerini kaldıranın bile olmadığı, mezarlarına çiçek bırakmayı akıl bile edemediğimiz öldürülen kadınların, çocuk yaşta her türlü şiddet ve cinsel tacize uğramasına seyirci kaldığımız kadınların, başına getirilen her türlü bela için giyimini, kuşamını, konuşmasını kısaca yaşamasını bahane ettiğimiz kadınlarımızın acıları ve bizlerin sessiz tanıklığımızın günahı ile bir Dünya Kadınlar Günü daha kutlandı. Hatice'nin cenazesini kadınlar sahiplenip omuzlamışlar. Sıra geldi kadınların kadınları, kızlarını ölmeden sahiplenmesine. İşte o zaman gün, kadınların günü olabilecek.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA