Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Duyguların patronu olmak

İnsanın insana yaptığını kimse yapmıyor. Çok akıllı varlıklarız, doğru. Zekamız yüksek ve aklımızı kullanabilmek, bizi diğer canlılardan çok öteye taşıyor, ona da tamam. Gelin görün ki, çok büyük bir zaafımız var. Duygularımız... Bir insan diğerini kendine köle edebilir. Ya da ona kolaylıkla acı çektirebilir. Bağımlılık yaratabilir. Hatta ve hatta beynini yıkayabilir. Bütün bunlar için sadece duygularıyla oynaması yeterlidir. İnsanları, üzerinde çeşit çeşit düğmeleri olan bedenler olarak hayal edin. Ama bu düğmeler öyle yüzeyde değil, çok çok derinlerde saklı olan derin duygulardan oluşuyor. Hepsi değil, bazıları tehlikeli. Hangileri mi? Suçluluk mesela... Kendine ya da başkalarına acımak, yani kurban psikolojisi... Bu iki tehlikeli duygu, birbirini tetikler. Sizin bilinçaltınızda vicdan azabı ve suçluluk hislerine meyil varsa, birisinin size kendini zavallıymış gibi göstermesi, sizi adeta bir emir kuluna çevirebilir. Örnekleri çok. Mesela anneler... Bazen çocuklarına öyle bir bakış fırlatır, konuşurken öyle ince ve ustaca bir kelime kullanıverir ki, kendinizi kurtaramazsınız. Kalbinize bir bıçak saplanıverir. Ben çok örnek gördüm, 40 yaşına gelmiş ve hâlâ evlenmemiş kadınların bilinçaltından, genç yaşta dul kalmış annelerinin mutluluğu için kendilerini feda etmeye çalıştıkları çıkmıştı. Eğer birisine acıyorsanız, muhakkak derinlerde bir yerde suçluluk duygunuz da vardır. Bu iki duygu bir zincirin halkası gibidir. Birbirini tetikler. Özellikle de kadınlar bu ince sanatı çok iyi bilir. Çoğu zaman eski nesillerde, çocukları cezalandırarak yetiştirirdik ki, yetişkin olduğunda onları bu duygularla dizginleyebilelim. Bir başka düğme, korku, endişe, panik... Bu düğmeye basmak isteyen biri, öfke duygusunu kullanır. İkisi birbirini tetikler. Savaşmak, caydırmak, korkutmak isteyen biri, karşısındakine çeşitli yöntemler uygulayabilir. Örneğin suskun kalıp konuşmamak, bir cezalandırma yöntemidir. Ya da bağırmak. Azarlamak. Herkesin yanında küçük düşürmek. Eleştirmek... Karşımızdakini korkutur.

BİLİNÇALTI ÖNEMLİ
Bu mekanizmayı erkekler de iyi bilir. Ben nice üst düzey yönetici, yüksek okul mezunu kadın bilirim, eşinin sözel tacizlerinden dolayı sinmiş, sadece onun kurallarına göre yaşayan... İşin kötü tarafı şu; biz hepimiz aslında yukarıda anlattıklarımı biliyoruz, öyle değil mi? Ama bilmek yetmiyor işte. Biri sizin duygu düğmelerinize basmaya devam ederse, ona bütün gücünüzü teslim edersiniz. Ben nice koskoca üst düzey yönetici, güçlü, kerli ferli adam biliyorum, karısından boşanmak istediği, evleri çoktan ayırdığı halde, duygu sömürüsü yüzünden boşanmaya cesaret edemiyor. O koskoca holdingler yöneten, onca paranın ve insanın sorumluluğunu alan dağ gibi adam, vicdan azabı ile küçülüyor. Mutluluğunu erteliyor. Hayatını boşa geçirebiliyor. Peki o koskoca adam bunu bilmiyor mu zannediyorsunuz? Elbette biliyor. Her şeyin farkında. Ne yazık ki, akıl yetmiyor işte... Bilmekle dönüşüm olmuyor. Başka çalışmalar da yapmalısınız. Örneğin, vicdan azabını size hissettiren, bilincinizden bilinçaltınıza inen düşünce zincirindeki bazı hatalı halkaları değiştirmek gibi... Neden bilinçaltı? Çünkü henüz mantığımız oluşmamışken edindiğimiz inançlardan bahsediyorum da ondan. Duygunun içine girip hissederken onu değiştirmelisiniz. Başka çaresi yok. Duygularınızın patronu olmalısınız ki hayatınızın da patronu olun... Bilinçaltı kelimesinden korkacağımıza, artık yavaştan buralarda gömdüğümüz düşünce sistemlerini kıralım. Bizi köle eden, başkalarının insafına bırakan duygularımızadan kurtulalım. Özgürleşmemiz ve mutlu yaşamamız dileğiyle...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA