Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Mucize derken facia yaratmak

Bu kadar gürültü ve kıyamet içinde çevre sorunları hep güme gidiyor. Örneğin şu sıralar, çok da haklı olarak Libya sorunu ve de Arap ülkelerindeki halk uyanışı ön planda. Ne heyecan verici bir deneyim, nasıl tarihi değiştirmeye aday gelişmeler. Ama aynı ölçüde Japonya'da depremden sonra yaşanan felaketin içinde nükleer santrallerdeki tahribatın bir faciaya dönüşmesi durumuna da bakmak ve bizde yapılması son aşamaya gelmiş santralleri yeniden düşünmek gerekmez mi?
Geçen gün Milliyet'te Metin Münir'in yazdığı gibi, biz kimi şeyleri çok iyi öğrenmeden önemli kararlar alıyoruz. Ben nükleer enerji konusunda çekimserim, çünkü tam olarak bilmiyorum. Münir, ünlü bilim kadını, radyumun kaşifi Marie Curie'nin bir sözünü anmış: "Dünyada korkulacak şeyler yoktur, anlamaya çalışılacak şeyler vardır." Bizse bu konuda şugünlerde tüm dünyayı paniğe uğratan gelişmeleri dikkate bile almadan, projelere balıklama dalıyoruz. Oysa Fransa'dan İsveç'e, ABD'den Almanya'ya tüm dünya Japonya'dan ders almaya çabalıyor.
Ve tam o sırada, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, bir kez daha gözde hedeflerinden çevrecilere çatıyor, sivil toplum kuruluşlarını 'halkı galeyana getirmekle' suçluyor. En çok da hidroelektrik santralleri eleştirenlere kızıyor bakan. Bunların bir köy yolu kadar bile zararlarının olmadığını söylüyor. Oysa tüm dünyada bu tür yapıların doğayı tahrip ettiği genel kabul görmüş bir olay.
Elbette her şey tartışılabilir. Korumacıların zaman zaman abarttıkları, her türlü gelişime ve çağdaşlaşmaya taş koydukları da söylenebilir. Ertuğrul Günay, AKM konusu açıldığında birden öfkelenmekte ve sendikanın birkaç yeniliği bile mahkemeye götürmesinin bugünkü çözümsüzlüğe neden olduğunu söylemekte haksız mıdır?
Ama mesele o değil. Mesele, bu bakanların ve de elbette kendi konularında diğerlerinin yapılan, yapılabilecek, hatta yapılması kaçınılmaz hatalara karşı, sivil toplum örgütleri başta tüm kamuoyunu doğal müttefik olarak kabul etmesidir. Onlardan şikayet etmek yerine fikirlerinden, itirazlarından ders çıkarmasıdır. Sürekli çevrecilerden yakınan bir çevre bakanı, korumacı kurullardan ve tavırlardan şikayet eden bir kültür bakanı sizce doğal mı? Kimi zaman aşırıya kaçıp hayırlı birkaç işi engelleseler de, onlar olmasaydı ne çok yanlış yapılacağı açık değil mi?
Japon sanayi mucizesi sırasında ülkenin doğasının aşırı tahribine, İspanyol turizm mucizesi sırasında da sahillerin betona teslimine karşı çıkan çok olmuştu. Ama dinlemediler ve iki ülke de bunun çok zararını çekti, hâlâ da çekiyor. Ders alsak iyi olmaz mı?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA