Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

İlk öğretmenin kim senin?

Bugün Öğretmenler Günü... Çocuklar, ellerinde çiçeklerle sınıflara koşacak. Vefa duygusunu henüz yitirmemiş olanlar eski öğretmenlerini arayıp evlerine ziyarete gidecek.
Kravatlı, takım elbiseli adamlar kürsülere çıkıp öğretmenlik mesleğinin kutsallığı üzerine nutuklar atacak.
Elbette dünyanın en kutsal mesleğidir öğretmenlik. Yılbaşı hindisi gibi yılda bir gün hatırlanmayı hak etmeyecek kadar kutsal bir meslek...
Maaşı yetmediğinden pazarda limon satarken, öğrencilerine görünmemek için yüzünü kaşkolle sarmayı gerektirir bizde öğretmenlik.
Okul basan kızgın velilerin tekme ve yumruklarından sakınmayı da gerektirir bazen.
Güneydoğu'da terörist, elinde keleş ile lojmanın kapısına dayandığında soğukkanlı olmanın diğer adıdır. Yıllarca dirsek çürütüp öğretmenlik hayali kurduktan sonra atanamayınca, karakolda polis olmaktır bizde öğretmenlik...
Eskiden 'Atam'a...' diye başlardı idealist öğretmenlerin sözleri... 'Baş öğretmen Atam'a layık bir eğitim neferi olacağım' diye girerlerdi söze... Şimdi de 'Atama' diye başlıyor sözleri meydanlarda: 'Atama istiyoruz, atama...' Haksızlar mı? Haşa...
Aslında sözü getirmek istediğim yer, televizyon... O televizyon ki şimdilerde baş öğretmenimiz. Kar yolları kapadığında, Doğu'daki uzak bir köyün okulu da kapanır. İşte o zaman televizyon başlar öğretmenliğe...
Okuluna gidemeyen çocuk, evinin baş köşesindeki cam suratlı öğretmenden öğrenmek zorunda kalır hayatı.
Bilir misiniz ki, yeni nesilde, yaşanılan yöreye özgü şiveler, ağızlar, aksanlar giderek azalıyor.
Sebebi, çocukların Türkçeyi televizyondan öğreniyor olması.

TV BİZE NE ÖĞRETTİ?
Peki ne öğrendik baş köşemizdeki öğretmenimiz televizyondan?
Entrikasız aşk olmazmış.
Aşk denilen şey mutlaka üçgen şeklinde olurmuş. Aynı kıza aşık iki erkek ya da aynı erkeğe aşık iki kız... Ve bu üçgenlerin iç açılarının toplamı, iç acılarına eşitmiş. Evliliğe karar vermek için bir çay içimlik süre yetermiş. Evlenecek kocada aranan en önemli özellik, SGK imiş.
Bizim padişahlar at üstünde değil, halvette fethetmişler meğer onca toprağı. Issız bir adaya düşecek olsan yanına alman gereken üç şey; kamera, kibir ve Acun Ilıcalı imiş. Spor bahane, kıraathane muhabbeti şahane imiş. Ne kadar çok felaket tellallığı yaparsan, haberin o kadar izlenirmiş. Meğer hayatın gerçek anlamı, reklamla mal ve hizmet satmakmış. Televizyonda izlediğin diğer her şey, garnitürden ibaretmiş...
Adet olduğu üzere şimdi kısa bir müzik molası verelim.
Ali Rıza Binboğa'nın maziden çıkıp gelen şarkısı, başta ilkokul öğretmenim sevgili Leman Eren hanımefendi olmak üzere bizi yetiştiren tüm gerçek öğretmenlere gitsin:
'Öğretmen kutsaldır ana gibi
Öğretmen kutsaldır baba gibi
Öpülesi elleri var
Şirin tatlı dilleri var
Öğretmen öğretir A, B, C
Öğretmen öğretir K, L, M
İlk öğretmenin kim senin
Kim öğretti alfabeyi
Bir harf için kırk yıl
Köle olunuyorsa
Yirmi dokuz kere kırk yıl
Kölesiyiz öğretmenin'

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA