Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

İşte dünya liderliği

Bayram, Sudan'a maalesef gelmemişti. Hükümet kuvvetleri ile paramiliter grup HDK arasında yoğun çatışmalar sürüyordu. Olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Sonunda Cumhurbaşkanımız Erdoğan devreye girdi. Taraflara çağrıda bulunup, önemli bir gerçeği işaret etti: "Emperyalistlerin oyununa gelmeyin..." Bu çağrı karşılık buldu ve Sudan'da bir süreliğine de olsa ateşkes ilan edildi.
Karabağ'daki Ermeni mezalimine son verilmesine ve Azerbaycanlı kardeşlerimizin haklarını geri kazanmasına vesile ve yardımcı olan, Bosna'da, İskeçe'de, Batı Trakya'da Türk kökenlilerin haklarını yerde bırakmayan, güney sınırlarımızda Kürt koridoru açılmasına izin vermeyen, Libya'daki muhteşem operasyonuyla Güney Kıbrıs ve Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'deki petrol arama alanlarımıza çökmesini engelleyen, Rusya-Ukrayna savaşının dünyayı açlığa sürükleyecek etkilerini görüşmelerle ortadan kaldırıp tahıl koridorunu açtıran bir iradenin, Sudan'daki iç savaşı engellemesine şaşıran var mı peki?

Gerçek "demir adam"
Cumhurbaşkanı Erdoğan insanüstü çalışma temposu nedeniyle bir günlük hafif bir rahatsızlık geçirdi. Şu acizliğe bakın ki, muhalefetten buna bile sevinenler çıktı. Her gün ayrı bir hizmeti halkıyla buluşturan, seçim meydanlarında vatandaşa hitap eden Cumhurbaşkanı, Ironman dışında kimsenin dayanamayacağı bu tempoyu yine de başarıyla sürdürüyor. Vatandaşın, 14 Mayıs'ta bu ağır yükü liderlerinin sırtından kaldırmak için elini sandığın altına koyacağına inanıyorum.
Ancak bir kaygımı da dile getirmeden duramayacağım. Erdoğan, yurt gezileri sırasında vatandaşın ikramlarını hem nezaketinden hem de gerçek bir "halk adamı" olduğu için geri çevirmiyor. Vatandaş tabii ki iyi niyetli ama akşamında gelişen ani mide rahatsızlığı bundan kaynaklanmış olabilir. Hatta vatandaşın arasına katılacak kötü niyetliler yüzünden daha vahim sonuçlar da ortaya çıkabilir.
Onu korumakla görevli olanları bu konuda daha hassas davranmaya davet ediyorum.

Acılı bir babanın feryadı
Geçen hafta pazartesi günü Kanal D ekranlarındaki Neler Oluyor Hayatta'yı çok istememe ve merak etmeme rağmen zorlukla izleyebildim.
2009 yılında hunharca öldürülen Münevver Karabulut'un acılı babası Süreyya Karabulut'un anlattıkları yüreğimi dağladı. İster istemez empati yapmaya çalıştım ve hissettiklerime dayanamadım.



Süreyya Bey yıllardır devlet yetkililerine yalvarıyordu. "Cem Garipoğlu'nun cezaevinde ölmediği, yurt dışına kaçırıldığı yolunda iddialar var. Mezarının açılmasını ve DNA testi yapılmasını istiyorum" diye feryat ediyordu. "Bu ülkede Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bile mezarı açıldı, neden bu şüphenin üzerine gidilmiyor?" diye de soruyordu.
Süreyya Karabulut, bu vahim olay başına gelmeden önce son derece başarılı bir aşçıydı. (Uzun yıllar aynı sokakta komşumdu) Programda beni en çok etkileyen sözü ise şu oldu: "Garipoğlu ailesi sadece kızımı değil, sanatımı da benden aldı. Artık sadece hamur açıp, mantı yaparak internetten satıyorum. Çünkü elime ne zaman bıçak alsam, kızımı hatırlıyorum."
Bu cümlenin üzerine tek bir kelime daha yazılabilir mi?

Şeref kürsüsü
Diyarbakır'da 20 lokanta akşam müşterileri gittikten sonra artan yemekleri motokuryelerle sokakta yaşayanlara ve ihtiyaç sahiplerine gizlice dağıtıyormuş. 1993'de başlayan bu iyilik hareketi kendiliğinden dev bir organizasyona dönüşmüş.

Zap'tiye
Manavgat'ı, Mersin'i, Amanos'u her fırsatta yakanlar, kendilerine Yeşil Sol Parti adını vermişler. Yeşil'den kasıtları, hamileri ABD'nin dolarları olsa gerek!

Ne demiş?
"Kılıçdaroğlu ile bir öğle yemeği yedim. Ayrılırken çok üzüldüm. Atatürk'ün partisinin başındaki adam buysa vay halimize, gittik gürültüye. Ne bilgi var, ne akıl..." (Prof. Dr. Celal Şengör'ün sözleri)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA