Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

İmamoğlu’nun en büyük icraatı (!)

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu yine kendisinden "bekleneni" yaptı ve mesaisini fuzuli bir iş için harcadı. İmamoğlu, Abdülhamid tarafından 1902 yılında hayır olsun diye açılan Hamidiye Suları'nın ismini HMD olarak değiştirdi. Muhtemelen, kendisini sıkça kulisinde ağırlayıp, "bağlılığını" bildiren CMYLMZ'dan etkilendi...
İstanbul'u susuz günler beklerken belediye başkanı olarak önlemler almak, yeni projeleri hayata geçirmek, bu konuda ses vermek dururken, Hamidiye'nin sesli harflerini susturan İmamoğlu'na en büyük tepki ise Abdülhamid'in torunu Mehmed Orhan Osmanoğlu'ndan geldi. Şehzade, sosyal medyadan şöyle bir paylaşımda bulundu:



"1902 yılında dedem Sultan 2. Abdülhamid Han tarafından İstanbul'un temiz içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere şahsi servetinden harcama yaparak hayata geçirmiş olduğu, kendi ismi ile anılan 'Hamidiye' sularının ismi HMD olarak İBB tarafından değiştirilmiştir. Bu yapılan, ecdadımızın aziz hatırasına saygısızlıktır. Dedem Sultan 2. Abdulhamid Han'ı İngiliz sevmez, Fransız sevmez, Alman sevmez, Papa sevmez, Yahudi sevmez... Bunları anladık da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu neden sevmez onu anlamadık. Ecdadımıza yapılan saygısızlığı kamuoyunun takdirine bırakıyoruz..."
Ne diyeyim? Sudan sebeplerle tarihimize saldırmak en çok da bu düşünce yapısına yakışırdı zaten...

En kısa kıssa
Yaşanmış hadiseyi yeni MİT Müsteşarı İbrahim Kalın'dan dinledim:
"Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir gün ashabı ve tanıdıklarıyla oturmuş sohbet etmektedir. Onunla hiç yüz yüze gelmemiş biri, topluluğa yaklaşıp, 'Muhammed hanginiz?' diye sorar..."
Hikaye bundan ibaret... Bu kısa kıssadan bize düşen hisse ise şu:
Allah (C.C.), bir ayetinde "İçinde zerre kadar kibir bulunduran kişi cennete giremez" buyurmuştur. O topluluk içinde de Hazreti Muhammed'i diğerlerinden ayırt edecek ne bir makam, ne bir rütbe, ne bir kıyafet vardır. O da etrafındaki kişilerden ayırt edilemeyecek sadelikte, şeklen tevazu kuşanmış biridir.
Bunu anlatan kişinin, "Profesör" unvanını asla isminin başında kullanmayan, hatta iletişimde bunu uzaklaştırıcı bir engel olarak gören alçakgönüllülük timsali İbrahim Kalın olması da ayrı bir güzellik tabii.

Neredesin Teoman?
Bülent Ortaçgil'i çok severim. Hem müziğini hem de o kalender ve mütevazı tavırlarını. Onun yıllar önce Teoman ile birlikte Açıkhava'da verdiği konserinin kayıtlarını hâlâ büyük bir keyifle dinlerim. Ortaçgil, sokağın moda deyimiyle "boş yapmaz." Her şarkısının içinde önemli bir felsefeyi barındırır. Yani tam bir kent ozanıdır.
Ortaçgil geçen hafta 50. sanat yılı için Bodrum'da çok özel ve anlamlı bir konser verdi. Pek çok müzisyen dostunun da hem sahnede hem de izleyiciler arasında yer aldığını notlardan okudum. O isimler arasında gözlerim, Teoman'ı aradı ama yoktu. Oysa her konserinde Ortaçgil şarkılarına övgüler düzen, onu kariyerindeki en önemli rehberlerden biri olarak kabul eden Teoman'ın herhalde çok büyük bir "mazereti" olmalıydı. Merak ettim doğrusu...

Gaf'let kürsüsü
Hatay'daki konteyner kentte sözde çocukları eğlendirmek için yapılan "Korku ve Kederin Kaçtığı Gün" adlı kukla oyununda çadırın sallanması ve kullanılan dehşet verici materyaller büyük tepki çekti.



Zap'tiye
Çamurlukta göçük olmasa iyiymiş!.

Ne demiş?
"Eşeğe değer verirsen kendini at sanır. Değer verme ki, eşek, eşek kalsın." (İbrahim Tatlıses'in tweeti)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA