Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Düşündüğünüz her şeye inanmamak lazım

Bugün sizlerle 'stres idaresi' için verdiğim seminerlerde ve kitaplarımda kullandığım küçük bir sunumu paylaşmak istiyorum. Yazıyı okumaya devam etmeden önce, son günlerde sürekli olarak düşündüğünüz ve sorun haline getirdiğiniz bir olayı düşünün... Beyninizin içinde geçen konuşmaları fark edin ve kendinizi dinleyin. Beyninizdeki ses; sürekli yorum yapar; sınıflandırır, beğenmez ya da size oyunlar oynar. Mesela; henüz gerçekleşmemiş ancak olabileceğini düşündüğünüz kötü bir durumu olmuş gibi kabul eder.

DÜŞÜNCENİN GÜCÜ
Peki beyniniz bunlarla meşgul iken, bedeninizin nasıl tepki gösterdiğini hiç farkettiniz mi? Mesela; karnınız ya da omuzlarınız kasılıyor mu? Dişleriniz kenetleniyor mu? Parmaklarınızı sıkıyor musunuz? Ensenizde bir ağırlık hissediyor musunuz? İnsan düşüncesinin, çok rahatsız edici bir yapısı var. Bedelini de genelde vücudunuz ödüyor. Şunu unutmayın ki; vücudunuz sizi dinliyor ve dinlediğini de ağrılar, gerginlik ve tansiyon gibi belirtilerle gösteriyor. Ben, şu aralar bir kitap okuyorum. Adı 'Düşündüğünüz her şeye inanmayın'. Vallahi kitaplarımdan birisi için bu ismi önceden düşünmüş olmayı gerçekten çok isterdim. Yazar Thomas Kita, kitapta düşünürken yaptığımız ve yaptığınız hatalardan bahsediyor.

BAŞKALARI NE DİYOR?
Kita'ya göre hepimizin yaptığı ilk hata; hikayeleri istatistiklere tercih ediyor olmamız... Mesela; araba satın alıyoruz. Almayı düşündüğümüz model, tüketici raporlarında iyi bir araba olarak değerlendiriliyor. Ama o modele sahip olan bir yakınımız, arabadan şikayet ediyor. Peki o arabayı alıyor muyuz? Hayır. İstatistikler birçok kişinin toplu deneyimlerini temsil ettiği halde, biz birisinden duyduğumuz 'şahsi' deneyimi daha çok ciddiye alıyoruz.

BİZ HİÇ SORGULAMIYORUZ
İkinci hata; kendi inandığımızı sorgulamıyoruz. Dahası, düşündüğümüzün aksini ispat eden kanıtları görmezden gelip, sadece destekleyen kanıtları hatırlıyoruz. Bu da ön yargılı, kalıplaşmış ve sahte düşünmeye yol açıyor. Düşünürken yaptığımız üçüncü hata; olayların şekillenmesinde şans ve tesadüfün rolünü görmüyoruz. Olasılık hesabı yapmaktansa, kişisel tecrübelerimiz sonucu şekillenen sezgilerimize inanıyoruz. Duyularımıza sonsuz güven duymak ise dördüncü hata... "Ben ne gördüğümü çok iyi biliyorum" diyoruz ya, aslında çevremizde olup biteni nasıl gördüğümüzden her zaman emin olamıyoruz. Çünkü beklentilerimiz ve inançlarımız algılama şeklimizi etkiliyor. Çoğu durumda gerçeği olduğu gibi değil, beynimizdeki konsepti görüyoruz.

DEĞİŞMEK ASLINDA ZOR
Son olarak da, kendi hafızamızın da hata yapabileceğini farketmemiz gerekiyor. Bazen hepimiz birçok şeyi unutabiliyoruz. Hatırladığımız her şeyin de geçmişi doğru temsil ettiğini varsayıyoruz. İnsan, hafızasını video kaydı gibi görüyor. Halbuki hafızamız kendi görüşlerimiz, beklentilerimiz ve başkaları tarafından yüklenen telkinlerle dolu... Kipa'ya göre; bu hatalar evrimsel yapımızda var, bu yüzden değişmek çok zor... Kendi 'inandığımız' bizi rahatlatsa da, aslında ne kadar çok şeyi bilmediğimizi de kabul etmeyi öğrenmemiz lazım... Tekrar stres idaresine dönersek, stres ilk önce düşüncemizde başlıyor. Önemli olan bu hayatı basitleştirebilmek... Görüşünüzü daraltan yargılardan uzaklaşabilmek... Ah, keşke hayat elimizden akıp gitmeden korkularımızın ötesini görmeyi bir becerebilsek... O zaman böyle anları yaratmak ruhunuzun gıdası olur.

HAFTANIN SÖZÜ
Bu dünyanın sorunu; aptalların kendinden çok emin, akıllıların ise çok şüpheci olmasıdır. Bertrand Russell

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA