Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Çocuğunuzu terk edebilir misiniz?

Çocuk yetiştirmenin doğru ve yanlış yolları olduğu kesin... Peki çocuğundan uzakta yaşamayı seçtiği için daha iyi bir anne olduğunu iddia eden bir kadına ne dersiniz?
Rahna Reiko Rizzuto, toplumun 'Bir anne nasıl olmalı?' tanımlamasına meydan okuyan bir anne...
Hikayesi benim içimde çok farklı hisler uyandırdı, sizinle de paylaşmak istedim.
Rahna, çoğumuzun çocuk sahibi olduktan sonra belki de yüzleşmekten çekindiği 'Gerçekten anne olmak istiyor muydum?' sorusunu cesurca kendisine sormuş ve istemediğini de dürüstçe kabul etmiş!
Çok mu bencil bir düşünce? "Bir annenin böyle bir lüksü olamaz, çocuğunu doğurmadan önce düşünseydi..." gibi yorumlar yapmadan önce, kısaca hikayesini okuyun, sonra tartışalım...

ANNE OLMAK İSTEMEMEK
Rahna, 10 yıl önce Japonya'da bir kitap araştırması için teklif almış.
Yayınevi kendisine, Hiroşima'da altı ay geçirmesi ve atom bombası saldırısının yıllar sonraki etkilerini izlemesi için gerekli imkanı sağlamış.
O dönemde evli olan Rahna'nın üç ve beş yaşlarında iki oğlu varmış. Kocası da bu büyük fırsatı desteklemiş ve Rahna ailesini bırakıp Japonya'ya gitmiş.
Kendisi ile baş başa kaldığı o birkaç ay boyunca, anneliğin getirdiği ağır yükü kaldıramayacağını ve 'aslında anne olmak istemediğini' anlamış.
Geriye döndüğünde, full-time anneliğin onu tüketeceğini ve bir başkası için kendi hayatından feragat edemeyeceğine karar verip; 21 yıllık evliliğini bitirmiş. Çocukları da babaya bırakmış.
Annesi ile yalnız yaşayan çocuğa alışkınız. Ben de öyle büyüdüm. Annem ve babam ben dokuz aylıkken ayrılmış.
Yurt dışında yaşadığı için ilkokula kadar babamı görmedim bile!
Onunla her irtibata geçişim hayal kırıklığı ve hüsran ile doludur.
İdealimdeki baba olmayı bırakın, bana uzaktan bile olsa sevgisini gösteremedi. ÇİFTE

STANDART MI?
Toplum için babanın çocuğu terk etmesi daha kabul edilir bir durum.
Peki ya, bunu anne yapıyorsa?
Her kadın, zaman zaman bu ağır yükün altında ezilir ve kendini sorgular. Ama hemen o düşünceyi kovalar beyninden. Bir kadının çocuğunu altı ay bırakıp gitmesi bencillik, hele tamamen terk etmesi bencilliğin ötesinde, kalpsizlik; hatta hastalıklı bir durumdur toplumun gözünde...
Bu çifte standart mı peki?
Yoksa baba sevgisinin eksikliği ile anne sevgisinin eksikliği çocuğu farklı mı etkiliyor gerçekten?
Benim görüşüm, fiziksel olamasa da anne ve babanın duygusal olarak çocuğun yanında olmaları şart! Bir yakınımın ayrıldığı eşi, çocuğu ile yurt dışında yaşıyor. Arkadaşım yıllardır, her ay, hiç aksatmadan çocuğunu görmeye gidiyor.
O çocuk, babasından uzakta yaşasa da, sıcaklığını ve sevgisini biliyor. Önemli olan bu!
Rahna, 'Hiroshima in the Morning' adlı kitabında ailesinin çöküşünü ve şimdi genç olan iki oğlu ile ilişkilerini çok usta bir dille, dürüstçe yazmış. Bu şekilde çocuklarına daha iyi bir anne olduğuna inanıyor.
Ona göre; çocukları bu durumdan zedelenmemişler, tam tersine kavga gürültü içinde büyümedikleri için daha huzurlular. Bu arada yazdığı kitap, Amerika'nın en saygın ödüllerinden biri olan National Book Critics Circle'da finalist oldu.
Arkadaşları ise kendisini çok bencil gördükleri için onunla ilişkilerini kesmişler.

GERÇEKTEN BENCİLLİK Mİ?
Rahna şöyle diyor: "İnsanlar beni, sanki ıssız bir adada çocuklarımı tek başlarına terk etmişim gibi görüyor.
Babaları onlara çok güzel baktı. Benim derdim çocuklarla değil, annelik anlayışı ile... Çocuğunun her şeyi ile ilgilenen erkeğe 'melek' deniyor ama aynı şeyi yapan kadın sadece 'anne' oluyor. Anne olmanın farklı şekillerini cezalandırıyoruz.
Benim çocuklarım babaları ile yaşıyorlar, onun evinde uyuyorlar. Ben, onlardan bir sokak ötede oturuyorum.
Haftada birkaç gün bana geliyorlar. 5-6 saat boyunca dersleri ile ilgileniyorum, sohbet ediyoruz, beraber yemek yapıyoruz.
Okul sonrası spor aktivitelerine gidiyorum. Akşam babaları gelip alıyor. Ben de kendimle kalabiliyorum. Şimdi o sorumluluğun altında ezilmediğim için onlarla daha kaliteli bir ilişkim var. Birlikteyken dikkatim onlarda...
Çocuklarımı bulmak için, önce onları terk etmek zorunda kaldım"
Ben yine de "Anne olmak istemediğimi anladım" lafına takıldım.
Bir annenin çocuğunun hislerini incitmek pahasına, bu kadar dürüst olması iyi bir şey mi?
O çocuklar gerçekten bu kadına sıcaklık hissedebilirler mi? Şu da bir gerçek, bazı anneler de çocuklarına en iyiyi vermek uğruna tamamen kendilerini ihmal ediyorlar. Bu da o çocuklar için doğru değil! İyi anne olmak uğruna, kendilerine uyguladıkları baskı kadınları öyle bir değiştiriyor ki; çevremde eskiden esprili ve ilgi çekici bulduğum bazı kadınlar, nörotik ve saplantılı olup çıktı.
Sonuç; çocuklar da, anne-babalar da mutsuz.
Sizce Rahna, anneliğin ağır yükünü suçluluk hissetmeden daha hafif bir şekilde de taşıyabileceğimizi mi gösteriyor yoksa sorumluluktan kaçan bir anne olarak, bencilliğine bahane mi buluyor?
Bir ankette, annelere iyi bir fırsatı değerlendirip çocuklarından altı ay uzakta yaşayıp yaşayamayacaklarını sormuşlar...
Yüzde 72'si çocuğunu bırakamıyor, yüzde 28'i bırakabiliyor.
Siz ne düşünüyorsunuz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA