Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Hayat bir hastalık mı sizce?

Sağlıklı olmak adına, dehşetle 'fit' olmanın peşinden koşmayı anlayamıyorum.
Evet, fit bir vücuda sahip olmak; enerjiyi, zindeliği, motivasyonu temsil ediyor. Ancak özellikle ruh sağlığınız sizin için temel değilse; fit olmak adına takıntılı, huzursuz, tahammülsüz bir egonun esiri olabilirsiniz.
Belki çok sağlıklı besleniyorsunuz ama nasıl rahatlayacağınızı bilmiyorsunuz. Tahammülsüz ve sabırsızsınız.
Ya da spor yapıyorsunuz ama olumsuz düşüncelerden kurtulamıyorsunuz…

TAKINTI HALİNE Mİ GELDİ?
Tabii ki kendimize saygı duyabilmek ve beğenilmek için görüntümüze ve sağlığımıza önem vermeliyiz. Yulaf, protein ve salata ile beslenmenin kötü bir şey olduğunu söylemiyorum.
Ama bir öğün makarna yedi diye bir hafta kendini suçlu hissedecek kadar kendine gaddar olanlar var.
Peki ya duygusal sağlığınız?
Kusursuz görünme hırsı; yaptığınız her şeye sinsice giriyor, rahatlığı endişeye, tatmini tatminsizliğe dönüştürüyorsa; o kontrol mekanizmasını yumuşatamadığınız sürece, ne kadar fit görünürseniz görünün, iç huzurunuzun olabilmesi imkansız!
Genelde vücudun nasıl göründüğüne kafa yormaktan nasıl hissettiğini fark etmiyoruz.
Yani vücudun dilini anlamaya çalışmıyoruz. İçinde olduğumuz bedeni yargılamak; bizi vücudumuzla gerçek bir bağ kurmaktan uzaklaştırıyor.
Nasıl göründüğünüz ile nasıl görünmeniz gerektiğine dair hisleriniz arasındaki açığı kapatamayınca da, ipin ucu kaçıyor. Ve sadece bedeninizden nefret etmiyorsunuz, bedeninizi beğenmediğiniz için kendinizden de nefret ediyorsunuz.
Saplantı halinde yediğine-içtiğine dikkat edenler; sağlıklı yaşadıklarını düşünebilirler ama bu takıntının 'orthorexia' denen bir yeme bozukluğu hastalığı olduğunu biliyor muydunuz? Bir sağlığına ve yediğine dikkat etmek var, bir de işin takıntı boyutu var.

SÜREKLİ 'TETİKTE' YAŞANMAZ
Kalori hesabını, vücut kitle endeksini, yağ oranını gramına kadar takip edenler, yemeği resmen ilaç niyetine yiyorlar.
Hayatı, kaçınılması gereken bir hastalık olarak görüyorlar herhalde...
Belki de doğduğumuz anda takılan nazar boncuğundan itibaren üzerimize empoze edilen korkularla; hayatın ne kadar değerli olduğunu, kaybetmemek için sağlıklı olmaya takıntılı yaşamamız gerektiğini benimsemişiz.
Ama sürekli 'tetikte' yaşamak çok yorucu… Hayata karşı yoğun ve ağır bir savaşçıya dönüyorsunuz.
Bu arada tabii ki ben de sağlıklı beslenmeye özen gösteriyorum. Ama saplantım yok. Hele domates ve fesleğen soslu makarna, yabanmersinli pancake, annemin vişne reçeli ve simit; vazgeçemediklerim... Onlar hayatımda olmazsa ben Elvan değilim.
Ve Elvan olmayı, kusursuz olmaya tercih ediyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA