Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FUNDA KARAYEL

Van Gogh tablosuna çorba atma vandalizmi

İklim aktivisti iki kadın, Hollandalı ressam Vincent van Gogh'un Londra'daki National Gallery'de sergilenen ve yaklaşık 72,5 milyon sterlin değerindeki ünlü tablosunun üzerine iki konserve kutusu domates çorbası fırlattı. Petrol kullanımını protesto etmek isteyen iki ergenin gerçekleştirdiği bu saçma eylem resmen vandallık.



"İnsanlar aşırı kuvvetli muson yağmurlarında ölüyor, her gün iklim değişimi nedeniyle bir yerlerde kuraklık ve yangınlar baş gösteriyor, artık fosil yakıtları kullanmaya devam edemeyiz yoksa her şeyimizi alacak. Eğer hemen şimdi hareket etmezsek geriye dönüp baktığımızda kaybettiğimiz şeyler için yas tutmak dışında bir seçeneğimiz kalmayacak" diye de bir açıklama yapıyorlar. Söylemek istedikleri gerçekten çok güzel ama bunu gösterme yöntemi bu olmamalı.



Fosil yakıtlara alternatif, verimli ve sürdürülebilir enerji çözümleri üzerine düşünmek, bir hareket başlatmak bir tabloya çorba atmakla olmamalı. Kimse "Ya birisi Van Gogh tablosuna çorba dökmüştü, ben en iyisi fosil yakıt kullanmayayım, araba kullanmayı hemen bırakayım" demeyecek. Petrol kullanımını Van Gogh tablosuna çorba atarak protesto etmek nasıl bir zekanın ürünü acaba? Böyle dikkat çekme bağımlıları yüzünden korkarım yakında müzeler, gerçek eserlerden ziyaretçileri uzak tutacak, yoksa hangi müze hangi vandalla uğraşacak!

KİMLER SÜRDÜRÜLEBİLİR OLALIM DERKEN SÜRDÜRÜLEMEZ OLDU?
Geçtiğimiz günlerde İdil Demirel'in 'İkiyüzlü bir dünya! Moda dünyası gerçekten çevreci mi?' kaleme aldığı başlıklı yazısı çok ilgimi çekti. Çünkü uzun zamandır bu nasıl paradoks diye sorguladığım bir durum bu. Uzun yıllardır insanlığın gündeminde olan ancak yaşadığımız zaman diliminde karşımıza çıkan çevresel krizler ile gündemimize gelen bir kelime: Sürdürülebilirlik. Biraz da markaların pazarlamalarına hizmet eden içi boşaltılmış bir kavram. Bir süredir farklı sektörlerin gezegenimizin korunması için verdiği çevreci mesajları acaba söylediklerini gerçekten yapıyorlar mı diye araştırıyorum. Sanki en çok mesaj veren ya da yaptığını en çok bağıranlar sürdürülemezlik felsefesini benimsemiş gibi.



Örneğin bir benzin markası çevreye varoluşundan bu yana en çok zararı veren kendisi çatısına enerji panelleri kurduğu için örnek oluyor ama çevreye verdiği zarardan eksik kalmıyor. Ya da çok ünlü İtalyan bir çanta markası, bugüne kadar çantalarının üretimi için en çok canlıyı katledip koleksiyonuna vegan bir çanta eklediğini duyurarak tüm moda dünyasının dikkatini çekip alkış alıyor. Bir İngiliz lüks araç üreticisi üzüm derisinden yapılmış vegan bir iç mekan tasarımı yapmıştı
Arabaların çevreye verdiği zarar tartışılmaz, peki ya vegan iç tasarımdan öte elektrikli arabanız henüz satışa bile sunulmamış sadece sözde varsayımlarla gündemdeyse bu markaya sürdürülebilir diyebilir miyiz? Bu nasıl bir paradoks!
Hem çevreyi katlet hem de çıkıp en büyük çevreci mesajları basın karşısında açıkla. Bunun eşine şiddet uygulayıp sonra çıkıp kadına şiddet konferansında konuşmacı olmaktan ne farkı var?

OMURGALILAR NEDEN YÜZDE 69 AZALDI?
Dünyanın en büyük ve en deneyimli bağımsız doğa koruma kuruluşlarından biri olan WWF, bu yılın Yaşayan Gezegen Raporu'nu açıkladı. 2022 verilerine göre 50 yıldan kısa bir sürede omurgalı türlerin popülasyonlarında üçte iki oranında keskin bir düşüş görüldü. Rapora göre dünya genelinde düşüşün en önemli nedenleri arasında habitat kaybı, kaynakların aşırı kullanımı, istilacı yabancı türler, kirlilik, iklim değişikliği gibi etkenler yer alıyor. Özetle gezegen ve insanlık için kırmızı alarm!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA