İzmirli kadınların güzelliği ve de özelliği konusunda ilk kalem oynatan kimmiş öğrendim.
Evliya Çelebi!
Yolu buralara düştüğünde gördüklerini, yaşadıklarını aktarırken aynen şunları yazmış:
"Ölüye, maddeye hayat verip aksakallıyı genç eden dilberi ben İzmir'de gördüm. Şehrin su ve havasından olacak, öylesine afet-i devran buluğa ermemiş kefere dilberleri vardır ki; kaküllerini savurdukça, gören aşıkların akılları, o güzelim dağılan saçları gibi perişan olur.
Böylesine afet güzelleri vardır."
Vay be!
Çelebi zamanından beri yaşadığım kentin kadınları efsaneymiş demek ki...
Gerçi bu konuda fiziksel olarak bir ayrıcalığımız olduğunu düşünmüyorum ben...
Gözlerimiz ceylanı, boyumuz sülünü, edamız tayı, salınışımız tavus kuşunu andırdığından değil yani...
BİZİM İÇİMİZ GÜZEL!
Bizim, bildiğin içimiz güzel!
O da dışarı tuhaf bir ışık yansıtıyor belli ki...
Doğalız, güzel olmak için yırtınmayız, kendi bildiğimizden şaşmayız, kimseye eyvallahımız yoktur, bildiğimizi okuruz, kızsal triplere girmeyiz, sohbetimiz eğlenceli, kahkahamız ölçüsüzdür falan ya; işte tüm bunlar bizi farklı kılıyor, o kadar...
O fark da 'İzmirli kadınlar efsanesini' oluşturuyor bence.