Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Bir kızkumu eksikti

Ey tatilci! Sen, sen ol her duyduğun yere koşma!
Sen sen ol; seyahat kitaplarına, internet gazlamalarına haddinden fazla prim verme!
Ve sen sen ol; gittiğim yerde "Ne varsa gezeceğim, göreceğim, fotoğraf çektirip Facebook sayfama koyacağım, dönünce eşe dosta anlatacağım" hırsına kapılma!
Zaten yılda kaç gün tatil hakkın var; hazır gitmişken yan gel yat, keyfine bak!

RAHAT BATTI RESMEN
Bunları diyen ben, üç günlük tekne turunda Marmaris semalarına varınca, internetten araştırmalara girdim. Bkz: Rahat batması.
Nedense böyle bir hal vardır; denizi, güneşi gördü mü can aktivite çeker, içindeki çakma Tomb Raider canlanır.
Bazen Tayfun Talipoğlu kesilirsin.
40 derece sıcakta, sokak sokak dolaşır, gezgin ve de şair tatilci havalarına girersin.
Kır poponu, otur değil mi?
Gir denizine, ye yemeğini, yat öğle uykularına, kalk leziz sofralara, oku kitabını.
Yok! Kurtlandım bir kere.
İnternetten baka baka Kızkumu'nu buldum.
Hikayesi de bana pek acıklı gelsin mi...
Şöyle; efendim 3 bin yıl önce Baybassos kentinin kralı savaşı kaybetmiş, öldürülmüş. Güzel prenses de korsanlardan kaçmak istemiş ama yüzme bilmiyormuş. Prenses kafayı çalıştırmış ve eteğine doldurduğu kumları serpe serpe karşı kıyıya geçmeye kalkmış. Fakat bu eylemini gerçekleştirirken boğularak ölmüş. "Aşkım, görelim de görelim, gidelim de gidelim."
Eh, taze gelin olunca kırmak ne mümkün. Gittik tabii...
Botla iskeleye yanaştık. Şezlonglar, kırmızı beyaz şemsiyeler, hamburgeri, kolası, ayranıyla bir büfe, sağ köşede hediyelik eşyalar satan abiler, ablalar...

BİTTİN SEN KIZIM
İskeleyi geçer geçmez, burnumun dibinde bir bilirkişi belirdi. Zaten belirmese şaşarım. "Abi n'oluyor bu Kızkumu'nda?"
Eliyle denizi işaret ederek; "İşte insanlar yürüyorlar." "Orasını anladık da, özelliği nedir yani?" "Özelliği doğal olması..." "Sen şuna bilmiyorum desene!"
Neyse, yürüyelim bari.
Yürüyoruz ama bir halt yok.
Saçmalık!
İnsanlar kızıl, taşlı-topraklı denizde yürüyüp duruyorlar. Doğası desen, özel değil! Yürüdüğünde varacağın bir yer yok. Zaten yürümesi zor, ayağına taşlar batıyor.
İçimden "Bittin kızım" diyorum da çaktırmıyorum, çünkü renk verdiğim anda kocadan fırça yeme ihtimalim çok yüksek! "Vaaay aman da ne güzel, iyi ki geldik be" diye diye tatilci kıvamımı koruyorum.

SÜLÜŞ VEREYİM Mİ ABLA?
Hah en iyisi gidip şu hediyelik eşya satanlara sarayım. Amaaan! Oradaki abinin de sohbeti bal bal, maşallah.
Yahu adamın ağzını bıçak açmıyor, iyi mi? İki soru daha sorarsam döver bu beni.
Kızkumu diye tutturduğum bu muydu yani! Eh Ayşe eh!
Yanımdaki bilirkişi de dakika başı "Sülüş vereyim mi abla?" ısrarında. "Sülüş ne yahu?" "Abla sülüş buzlu meyveli." "Yok verme istemem, bittim ben zaten. Hem bana abla demesene!"
Offf ne yapacağım şimdi?
Hiç! Ne yapacağım, kuyruğu kıstırıp "Aşkım gitsek miii?" cümlesiyle başım önümde tekneye döndüm.
Bu arada çıkarken gördüm; 'sülüş' dediği, 'slush'mış. Buzlu meyveli içecek işte. Hay bin sülüş.
Bir kere de girişmesem, bir kere de elimdekinin keyfini çıkartıp başka şeyleri merak etmesem... Ah bu ben, ah! Kızkumu'ymuş...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA