Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Yeni Anayasa ve Kemalizm

Bir yasakçılık belgesi olan 1982 Anayasası'nın yerine birey merkezli, özgürlükçü yeni bir anayasanın kaleme alınması sürecine girildiği şu günlerde yeni metnin ideolojik çerçevesi ciddî tartışmalara neden olmaktadır. Bu çerçevede, 1982 Anayasası'nın değiştirilmesine taraftar bazı kesimlerin bu belgede "Atatürkçü düşünce" "Atatürk milliyetçiliği" "Atatürk ilkeleri" ve "Atatürk'ün manevî himaye" si benzeri ifadelerle dile getirilen "Kemalist (Atatürkçü)" ideolojik çerçevenin sürdürülmesini istemeleri ilginçtir. Bunun, içi oldukça farklı biçimlerde doldurulabilecek bu tür kavramsallaştırmaların1980 sonrası yorumlarının kutsanmasından kaynaklandığı şüphesizdir. Ancak böylesi bir ideolojik çerçevenin yeni anayasanın hedeflenen özellikleriyle çelişeceği de unutulmamalıdır.
1930'lu yıllarda şekillendirilmeye çalışılan "Kemalizm"in, onu yeni koşullara uyarlamaya gayret eden değişik yorumları günümüze ulaşan bir süreçte toplumumuzun resmî ideolojisinin temellerini oluşturmuştur. Bu tespiti yaparken üzerinde durulması gereken iki önemli husus vardır.
İlk olarak "Kemalizm" Cumhuriyet'in kurucusu tarafından yaratılmış bir düşünce sistemi ya da felsefe değildir. Atatürk, Comte ya da Lenin benzeri dünyayı ve toplumu açıklamaya çalışan kapsamlı bir kuram ya da böylesi bir kuramın detaylı yorumunu yapan bir düşünür değildi. Pragmatik bir lider olan Atatürk, ne pozitivizm kapsayıcılığında bir kuram, ne de Leninizm gibi, Marksizm üzerine çalışarak ona siyasî pratik kazandıran bir yorum geliştirmiştir. Cumhuriyet kurucusu pozitivizmi resmî devlet ideolojisi haline getiren on dokuzuncu asır Brezilya liderlerininkine benzer bir çaba içine de girmemiştir.
"Kemalist" ideoloji yaratma amacıyla ortaya çıkan ideologların temel sorunu belirli bir altyapıya dayanmayan ve "saf hali" bulunmayan bir "ideoloji"yi yorum yoluyla yaratmak olmuştur. Her ideolojinin üretildiği şartlardan farklı yapı (pozitivizmin Güney Amerika şartlarında yorumlanması) ve tarihî süreçlerde (Marksizm-Leninizm'in Stalin sonrasında yorumlanması) yeniden üretildiği, evrildiği doğrudur. Ancak bu "yeniden üretim" faaliyeti bir "ideolojik altyapı"yı gerekli kılar. Halbuki "Kemalizm" böylesi bir altyapıya dayanmaksızın bizzat "yorum" yoluyla üretilmiştir. Dolayısıyla "Atatürkçü düşünce" ya da "Atatürk milliyetçiliği" benzeri, saf tanımları bulunamayan kavramların içinin dilenen biçimde doldurulması mümkündür ki, 1982 Anayasası da bunu oldukça otoriter bir yorumla gerçekleştirmiştir.
Mustafa Kemal'in 1918-1927 dönemindeki gelişmeleri kendi bakış açısından değerlendiren "Nutuk" u, hâtırat ile tarih çalışması karışımı bir eser niteliğini taşır. (Nutuk'un Mustafa Kemal'in anlatımını destekleyen bir vesikalar cildinin de bulunduğunu unutmamak gereklidir). Atatürk'ün değişik bağlamlardaki konuşmaları, yazıları ile tarih ve vatandaşlık bilgisi kitaplarına katkı amacıyla kaleme aldığı notları, vecizeleri herhangi bir ideolojinin temellerini atma benzeri bir amaçla dile getirilmemişlerdir.
Dolayısıyla "yorum yolu" ile üretilen ve "altyapısı"na yönelik arkeoloji faaliyeti mümkün olmayan "Kemalizm" daha sonra "yorumun yorumu" yöntemiyle yeniden üretilerek günümüze taşınmıştır.
Unutulmamalıdır ki, "Kemalizm" in henüz rüşeym halinde iken birbiriyle çatışan "sağ" ve "sol" yorumları üretilmiştir.
Kadro mecmuası tarafından üretilen "Kemalizm," anti-emperyalizm ile Tatkreis hareketinin otarşi kutsayıcısı muhafazakârlığını bağdaştırarak, "mazlum milletlerin kurtuluşunu sağlayacak" "sol" bir kavramsallaştırma yapma iddiasıyla ortaya çıkarken, Ülkü mecmuasının temsil ettiği "Sağ" Kemalizm Fouillée ve Bourgeois kaynaklı solidarizmi fizikî antropoloji ve biososyoloji ile harmanlayarak Türkleri "Atatürk Cenneti"ne ulaştırmaya gayret etmiştir. Olmayan bir altyapıdan dilediğince gerçekleştirilen yorumlar yoluyla üretilen "sağ" ve "sol" Kemalizmler, "saf hal" olma iddiasıyla, bilhassa söz konusu ideolojinin amiral gemisi olma iddiasındaki Cumhuriyet Halk Partisi'nde günümüze ulaşan bir çatışmayı sürdürmüşlerdir.
Kemalizm'in ikinci temel sorunu iki savaş arası dönemin "otoriter ilerlemeci" ideolojilerinden birisi olarak üretilmiş olmasıdır. 1950 ve bilhassa 1960 sonrası yorumlarında iddia edildiğinin aksine Kemalizm "ileride demokrasiye zemin hazırlayacak" bir ideoloji olarak üretilmemiştir. Bu ideoloji 1930 "çok partili yaşam deneyi" nin "başarısızlıkla" neticelenmesi sonrasında, dönemin yaygın örgütlenme biçimi olan "tek parti" nin "otoriter ilerlemeyi" sağlama alanında dayanacağı bir ideoloji olarak yaratılmıştır. Ne sağ ne de sol Kemalizm yorumları üretildiklerinde herhangi bir "demokrasi" vurgusu yapmadıkları gibi "çoğulculuk" ve "demokrasi"yi dönemin diğer tek parti ideolojileri gibi aşağılayan bir tavır benimsemişlerdir.
Bu açıdan bakıldığında "otoriter ilerlemecilik" ideolojisi olarak üretilen yorumların demokrasiyle bağdaştırılmalarını sağlayacak yeni yorumların yapılabilmeleri güç, hattâ imkânsızdır. Bu bağdaştırmaların "çoğulculuk" ve "demokrasi" nin ön plana çıkarılarak yapılmaları, otoriter bir ideolojinin bu denli eğilip bükülmesi, bir anlamda, eşyanın tabiatına aykırıdır. "Kemalist" yorumcuların bu alanda fazlasıyla zorlanmaları, "aydınlanmayı" sağlayacağı varsayılan, sınırları dar, vesayetçi bir "demokrasi" kavramsallaştırmasının ötesine geçememelerinin temel nedeni de budur.
Söz konusu özellik "Kemalist" ideolojik çerçevede üretilecek bir anayasanın aynı zamanda "özgürlükçü" olabilmesini imkânsız kılmaktadır. Sıklıkla tekrarlanan "Atatürkçü düşünce," "Atatürk milliyetçiliği ya da" "Atatürk ilkeleri" benzeri kavramsallaştırmalarla sıkı sıkıya Kemalist ideolojik çerçeve içine yerleştirilen 1982 Anayasası'nın, "Atatürk Devrimleri" ifadesi dışında doğrudan Kemalist atıflar içermeyen 1961 Anayasası'na göre çok daha otoriter olması bir tesadüf eseri değildir.
Kemalist ideolojik çerçeveye oturtulmayan bir anayasanın Türkiye'yi felsefesi olmayan bir toplum haline getireceği korkusu da gerçekçi değildir. Kemalizm'in bir yorum, 1980 sonrası "Atatürkçü Düşünce Sistemi" olarak adlandırılan kavramsallaştırmanın ise bir "yorumun yorumu" olduğu unutulmamalıdır.
Bunların Cumhuriyet kurucu iradesini birebir yansıtan aynalar olduğunu düşünmek hatalıdır.
Eğer amaç söz konusu iradenin yeni anayasada yansıtılması ise özgürlükler ve halk egemenliğine kavramsal düzeyde atıflar yapılması, bu metinde Kemalist ya da diğer ideolojik referanslara yer verilmemesi daha uygun olur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA