Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BASRİ YALÇIN

Amerika okumaları

Amerika'nın Afganistan'dan çekilme biçimi öylesine beceriksizceydi ki birçok kimse bu hale bir anlam veremedi. Uzman geçinenlerimiz ezberden ve duygusal beyanlar vermeye alışık olduğundan bu durumu nasıl yorumlayacaklarını bilemediler.
Bir kısmı Amerikan hayranı olduğu, bir kısmı da Amerikan düşmanlığını yaşam biçimi haline getirdiği için Amerika'nın beceriksizliğini kabullenemediler. Evlere şenlik yorumlar gördük. Amerikan hayranları mahcup bir biçimde suçu Afgan toplumuna yıkmanın peşine düştü. Hayatını Amerikan karşıtlığına bağlayanlarsa "Bunda da vardır bir şeytanlık" mantığına başvurdular. Neymiş? Amerika çekiliyormuş, ama aklında çok daha karmaşık bir plan varmış. Yok kardeşim, bildiğiniz çuvalladı. Ama bu Amerika'nın çöktüğü anlamına da gelmiyor.

ŞEYTAN MI?
Bu yorumlar bana Amerikan dış politikasına dair geleneksel ekolleri hatırlattı. Kabaca üç ekolden bahsedebilirsiniz. Birinci grup, Vietnam savaşı sonrası Amerika'da gelişmeye başlayan revizyonist ekoldür. Bunlar genelde Amerikan solcularıdır. Amerika'nın tipik bir emperyalist güç olduğunu ve sürekli yayılma hedefine sahip bir şeytan olduğunu düşünür. Bunlara göre, mesela Marshall Planı ve NATO, Avrupa'yı savunmak için değil Sovyetler'i sıkıştırmak için kurgulanmıştır. Irak savaşları petrol için yapılmıştır. Silah şirketleri tarafından yönetilmiştir.
Amerika'nın müdahaleci tavrına onlarca yıldır maruz kalan bir ülke olarak bizde de bu iddiaların alıcısı çoktur. İslamcısından solcusuna, milliyetçisinden ulusalcısına pek çok kimse Amerika'yı kapitalist güçlerin elinde şeytani ve kusursuz bir plan makinesi olarak görür.

İYİ NİYETLİ Mİ?
İkinci geleneksel okuma biçimi liberal teoriye dayanır. Buna göre, Amerika "iyi niyetli bir hegemondur" ve aslında savunmacıdır. Yayılmacı değildir. Demokrasi ve insan haklarına inanır. Dünyaya da bu değerleri yaymaya çalışır. Amerika iyi plan yapar fakat diğer ülkeler bir türlü bu işlerin kıymetini anlamaz.
Amerika'da bu eğilim ana akımdır diyebiliriz. Tabii bizim gibi ülkelerde bu hikâye hiç satmaz. Amerika'ya çalışanlar ve ona hayran olanlar hariç. Genelde biliriz ki, Amerika hiç de bu liberal tarifteki gibi iyi niyetli bir aktör değildir.

APTALLAR, SARHOŞLAR VE AMERİKA
Üçüncü ekol ise realist bir okumadır. Buna göre, Amerika aslında hep plansız ve beceriksizdir. Ama yine de her türlü hatasından coğrafyasının ona verdiği bir avantaj sayesinde kârlı çıkar. Bu görüş Avrupa kaynaklıdır. Bismarck'ın şu meşhur ifadesinde kendini bulur: "Tanrı şu üçü için özel bir takdir ve tasarruf sahibidir: Aptallar, sarhoşlar ve Birleşik Devletler." Yani ABD tonlarca hata yapar ama pek zarar görmez.
Bizdeki yorumcular muhtemelen bu ekoller arasındaki farkları da pek bilmediklerinden kafalarına esen her türlü hikâyeyi gerçekmiş gibi anlatıyorlar. Zaten yeterince karmaşık olan bir süreç daha da karmaşık hale geliyor.
Bu yaklaşımlardan biri, diğerlerinden daha doğrudur muhtemelen. Ama hepsini birbirine katınca işin içinden çıkılmaz oluyor. Geriye de analiz değil, nefret ya da hayranlığa dayalı zırvalıklar kalıyor. Halbuki soğuk bir bakış açısıyla ABD gibi bir askeri ve siyasi devin de tonlarca hata yapabileceği çok rahat görülebilir.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA