Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Başbakan'ın çağrısı hepimize

Demokratikleşme serüvenimizi ister Birinci Meclis'ten, ister Birinci Meşrutiyet'ten başlatın, kesin olan bir gerçek var: Türkiye halkı, devletle ilişkisinin esaslarını belirleyen hiçbir anayasanın öznesi olamadı.
Araba kiralarken bile taraf olarak bir sözleşmenin altına imza atarız ama vatandaşı olduğumuz devletin egemenliğini hayatımızın her alanında tanımamıza rağmen, devlet yapısı bizim vatandaş olarak bu egemenlik üzerindeki hakkımızı hiç tanımadı. İlk düğme doğru iliklenmezse derler ya, başımıza ne geldiyse biraz da bununla alakalı... Cumhuriyet tarihi boyunca yazılmış üç anayasanın da darbe süreçleri sonucu olması tesadüf değil yani.
Başbakan Davutoğlu, çarşamba günü bir seçim beyannamesi açıklamadı. Yeni Türkiye idealinin mimarlarından birisi olarak, halkın ilk defa kendi anayasasını yapmasının koşullarını açıkladı. Halkı devletle arasındaki 'toplumsal sözleşme'yi sağlamaya davet etti. 2023 hedefine, bu amaç doğrultusunda yürümeye çağırdı.
Yeni Türkiye Sözleşmesi - 2023 başlığı ile toplumun dikkatine sunulan 350 sayfalık ve çerçevesi 100 maddeden oluşan bu metin, anayasa tarihimizin duraklarından birisi olmaya aday.
Demokratikleşme serüvenimizin, bağımsızlaşma mücadelemizle rabıtasını kuran şu paragraf aslında her şeyin mükemmel bir özeti:
"Yüz yıl önce kadim coğrafyamızın her bir köşesinden, Anadolu'dan, Rumeli'den, Ortadoğu'dan, Kafkasya'dan gelerek sömürgeciliğe karşı omuz omuza mücadele eden dedelerimiz için de, onları Orta Asya'dan Hind'e, Güneydoğu Asya'dan Afrika içlerine kadar ellerindeki dar imkânlarla ve dualarla destekleyen mazlum milletler için de İstiklal Savaşımız, sadece bir milletin var olma savaşı değil, bütün bir insanlık onuru için verilen kutsal bir mücadele idi. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en temel ilkesi insan onurunun korunmasıdır."
Padişahların silah zoruyla indirilmesinden Başbakanların asılmasına, İstiklâl Mahkemeleri'nden Dersim Katliamı'na, 1915'ten Varlık Vergisi'ne, Ezanın yasaklanmasından başörtüsü zulmüne, "Vatandaş Türkçe konuş"tan Şark Islahat Planı'na, Mamak'tan Diyarbekir Cezaevi'ne eski rejimin kendisini var etmek için halkın insan onurunu ayaklar altına alarak işlediği hangi suçlar varsa, bunların hepsine net bir karşı duruştur.
Metinden devamla:
"İnsan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliği taşıyan hiç kimse, hiçbir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, dili, ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve hayat tarzı sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap kılınamaz!"
Bu, Türkiye Devleti'nin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının onurunu çiğneyerek değil, o onuru baş üstünde taşınacak bir emanet olarak görerek yükselebileceği paradigmasının yükseltilmesidir. Gerçek bir 'haysiyet ayaklanması' varsa, işte odur.
Bu çağrı, sadece Ak Parti kitlesine değil, derdi insan onuru olan tüm Türkiye vatandaşlarına bir davet olarak okunmalıdır. Mezkûr amaca ulaşmanın tek yolu ise "katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa"yı yapmaktan geçer.
Diğer partiler "Oy verin, gitsinler" ya da "Seni Başkan yaptırmayacağız" gibi küçük ve negatif mesajlarla uğraşırken, Ak Parti sadece seçim kampanyasının değil, inşa sürecinin de başlangıcını yapmış oldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA