Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Manzara-i umumiye

Türkiye, hem Batılı hem Doğulu bir ülke değildir. Türkiye, ne Batılı ne de Doğulu bir ülkedir. Sanırım Ahmet Hamdi Tanpınar'a ait olan bu tespitin, bir kimlik bunalımına işaret etmekten çok, o bunalımdan doğru şekilde çıkmanın reçetesini sunar nitelikte olduğunu düşünmüşümdür. Ne Batılı ne de Doğulu olduğumuzu en derinden hissettiğimiz bir kavşaktayız bugün.
Manzara-i umumiyeye bakalım: Doğu Bloğu açıktan, Batı Bloğu örtük saldırıyor. Rusya- Esed- PKK üçlüsü tarafından millî güvenliğimiz ve egemenlik haklarımız tehdit ediliyor. NATO, hem Rusya ile herhangi bir çatışmada 'Beni unut' diyor, hem Patriot savunma sistemini istediği zaman getirip ihtiyacımız olduğu zaman çekiyor, hem de Çin'den füze savunma sistemi almamıza engel oluyor. Ayrıca, Rusya'nın da ABD'nin de, Kuzey Halep'teki işgallerine karşı top atışına tuttuğumuz YPG'yi korumakta anlaşması boşuna değil.
Rusya şu anda Esed'in başında olduğu, giderse izin verdiği şartlar ve zamanlamayla gideceği bölünmemiş bir Suriye'yi savunuyor. ABD ise, önce muhalefetin sonra DAEŞ'in biteceği, gerekirse parçalanmış bir Suriye'nin çıkarlarına daha uygun olduğunu savunuyor. Yani iki süper gücün de derdi Esed değil ve bu anlamda Esed'le ittifak içindeler. Suriye'nin sosyolojik yapısıyla uygun demokratik bir devlet değil, otoriter de olsa kendi çıkarlarına ve Ortadoğu dizaynlarına uygun bir ülke olarak şekillendirilmesini istiyorlar.
Ortadoğu'nun üç kilit ülkesi var. Bunlardan ilki olan Mısır'ı darbe ile birlikte 'yola getirmeyi' başardılar. Diğeri İran; onu da nükleer anlaşmayla beraber yaptırımları da kaldırarak içlemeye başladılar. Geriye kaldı "yalnız ve güzel ülkem" Türkiye.
Türkiye'ye, Gezi ve 17-25 Aralık'ta, NATO'nun gayri nizami güçleri mevziye sürülerek operasyonlar yapıldı. Erdoğan direndiği için Türkiye de direnebildi ve teslim olmadı. Aynı dinamik bugün de, %49.5 ile güçlenerek devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Obama ile görüşmesinin ertesi günü yaptığı konuşmada, "Bu ülkelerin, kendi vatandaşlarına yönelik saldırılar karşısında çok şiddetli tepki verirken, Türkiye'ye sadece sabır ve metanet telkin etmeleri samimiyetsizliktir. (Türkiye'nin) Ankara'daki son terör eylemi dahil, topraklarına, vatandaşlarına, birliğine, beraberliğine yönelik tüm saldırıları gerekirse kaynağında bertaraf etmekteki kararlılığını bir kez daha ifade ediyorum" demesi Suriye'ye müdahale noktasındaki irademizi teyit eder nitelikteydi.
Kararlıyız ama büyük bir taarruz altındayız. Sadece dışarıda değil, içerdeki dengelerde de zorlanacağız. Şöyle ki; Fransa, geçtiğimiz yıl 130 vatandaşının öldürüldüğü terör saldırısından beri, parlamento kararıyla sıkıyönetimle yönetiliyor. Mayıs 2016'ya kadar da bu durum sürecek. Bu süre zarfında, savcılık ve mahkeme kararı olmadan tam 3.289 baskın yapıldı, 407 kişi mahkeme kararı olmadan polis denetiminde ve ev hapsinde yaşamaya mahkûm edildi. "Terörü övme" suçundan da 23 dava açıldı.
Türkiye'de ise açıktan PKK ve Esed savunuculuğu yapılıyor, katillere övgüler düzülüyor. Şüpheliler, nerdeyse herhangi bir adli takip mekanizmasına dahi girmeden ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyor. Devlet, terör örgütüne destek veren memurların tespit edilmesi için daha yeni genelge yayımlayabildi.
Cerattepe'de, Gazi'de yeni bir kalkışmanın tohumları atılıyor. Türkiye, IŞİD hücrelerine olduğu kadar PKK ve radikal sol örgütlerin terör hücrelerine de toplu bir müdahale yapmadığı sürece içerdeki bu kırılganlık da artarak devam edecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA