Kimine göre koskoca bir orgeneral ifade vermeye çağrılamaz! Neden? Biz, unvanların ve makamların imtiyazına karşı çıkmıyor muyuz? Eğer hukuken bir engel bulunmuyorsa, hem herkes çağrılabilir, hem de çağrılan kişi bu davete icabet etmek mecburiyetindedir.
Erzincan ve Erzurum'da birtakım karışık olaylar cereyan ediyor. Bizler bunun tam olarak mahiyetini bilemiyoruz. Önce basına, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in İsmailağa cemaatiyle ilgili 2007'de bir soruşturma başlattığı yansıdı. Cihaner cephesinden yayılan haberlere göre, bazı hatırlı kişilerin adları şüpheli sıfatıyla dosyaya girdi ve birkaç hükûmet üyesi de bu soruşturmayı durdurmak üzere müdahalede bulundu. Sonuçta soruşturma, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'den alınıp, Erzurum Özel Yetkili Mahkemesi'ne intikal etti. Öte yandan, hükûmet taraftarı bir iki gazete, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın Erzincan'da uygulamaya konulduğu iddialarını ortaya attı. Dursun Çiçek imzalı eylem planında, Gülen cemaatine ait mekânlara silâh yerleştirileceği ileri sürülmüştü; gazeteler buna dayanarak, cemaatler hakkındaki soruşturmayı, planın bir parçası gibi gösteriyordu. Halbuki Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, dosyayı, Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesine göre, "suç işlemek üzere örgüt kurmak" iddiasına dayandırmıştı; "silâhlı örgüt kurma" suçunun varlığını ileri sürmemişti. Aksine, dava Erzurum'daki Özel Yetkili Mahkeme'ye intikal ederken, "İşin içine silâh karışmıştır; suç, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs kapsamındadır" denilmişti.
Bu, işin bir cephesi. Ama, başka olaylar da cereyan etti. Erzincan'daki Çatalarmut Barajı'nda, suyun çekilmesinin ardından, çok sayıda el bombası ve mühimmat ele geçirildi. Ortaya bir gizli tanık çıktı ve askerin kendisine, "Silâhlar polise ait" demesi için telkin yaptığını ileri sürdü. Ayrıca İsmailağa cemaatine ait yurt ve okullara silâh ve kamera yerleştirilmesinin kendisinden talep edildiğini söyledi. Bu telkini yapanlar arasında, gene iddiaya göre, Erzincan Alay Komutanı Ali Tapan da vardı. Ayrıca operasyon kapsamında Jandarmayla işbirliği yaptığı ileri sürülen 3 MİT görevlisi, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal'ın talimatıyla gözaltına alındı. Gene aynı soruşturma kapsamında, İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Nedim Erten, Müdür Yardımcısı Ersin Ergut ve aynı birimden Osman Esirger, "sahte bilgi ve belgelerle yargıyı yanlış yönlendirmek, yasadışı telefon dinlemekle" suçlandılar; Ergenekon ile organik ilişkileri bulunduğu ileri sürüldü.
Ve nihayet, eski Erzincan Alay Komutanı (daha sonra Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanlığı'na atanmıştı) Recep Gençoğlu tutuklandı. Onun tutuklandığı gün, 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk, "demokrasiye ince ayar" yapmak üzere, 30 askeri aracın Erzincan merkezine doğru yürümesi talimatını verdi. Genelkurmay, bunun "rutin faaliyet" olduğunu açıkladı. 9 Şubat'ta da, 3. Ordu Karargâhı'nda istihbarat görevlisi olan astsubay kıdemli başçavuş Ahmet Saraçlar ile Yaylabaşı Beldesi Jandarma Karakol Komutanı astsubay Murat Yıldız tutuklandı. Savcı Osman Şanal, Saraçlar'ın 3. Ordu Karargâhı'ndaki ofisinde arama yapmak istedi ama elinde mahkeme kararı olmasına rağmen Nizamiye'den içeri sokulmadı.
Ve en son gelişme: 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk, ikinci defa ifadeye çağrıldı. 26 Şubat'a kadar gelmediği takdirde, zorla getirilmesi ihtimali mevcut.
Acaba Org. Saldıray Berk, yargı kararına rağmen nasıl ifade vermeye gitmiyor? Gerekçesi nedir? Sivil yargıyı mı yetkili görmüyor? Bu yüzden mi Savcı Osman Şanal'ın Nizamiye'den içeri girmesine izin verilmedi?
Yargı ile asker arasındaki bu restleşmenin bir an önce halledilmesi gerekiyor. Org. Saldıray Berk, başına buyruk mu hareket ediyor? Yoksa Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'dan aldığı direktife uyarak mı böyle davranıyor; bunu bilemiyoruz ama görüntü hiç de hoş değil. Cumhuriyete sahip çıkmak, önce insanların birbirine eşit olduğunu kabul etmekle başlar. Kimse, yasalardan doğmayan bir imtiyaza sahip değildir.
