Tayyip Erdoğan, Beyrut dönüşü başörtülü kadınların da milletvekili seçilmelerine ilişkin bir açıklama yaptı. "Başörtülü milletvekili olacak mı?" sorusuna, gazetecilere hitaben "Onun yolunu siz açacaksınız" dedi. O zaman, bu hususu hemen tartışmaya başlayalım. Belki de AK Parti, işe, bir haksızlığı telâfi ederek başlar. Meselâ, Merve Kavakçı'yı yeniden aday gösterir.
Milletvekilliği bir memuriyet değil. Neticede, kendi kimliğinizle ortaya çıkıyor ve seçmenden oy talep ediyorsunuz. Zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç tüzüğünün kılık kıyafetle ilgili maddesinde de, başörtüsüne hiçbir sınırlama getirilmiyor. Sadece, kadınların tayyör giyme mecburiyeti var.
Bugün, "İlköğretimde, ya da devlet memuriyetinde başörtüsü olacak mı?" sorusu ortaya atılıyor. Aslında, ilk sırada, başörtülü kadının parlamentoya girmesi olmalı.
Türkiye'deki kadınların en az % 60-70'i örtülüyken, hiçbir tesettürlü kadının parlamentoda yer almaması, bence ayıp. Siyasi partilerin örgütlerinde, özellikle AK Parti'de, Saadet Partisi'nde ve kısmen MHP'de, başı örtülü kadınlar çok aktif. Deniz Baykal bile, çarşaflı hanımlara rozet taktığına göre, CHP'de de ters bir bakış yok demektir. Alt kademede ve propaganda faaliyetinde görev yapacaklar; ama sıra, daha yüksek makamlara geldiğinde, başörtülüye kırmızı ışık yakılacak. Hiç değilse, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclislerinden başlamak gerekirdi. O da yapılmadı.
Kürt sorununa bakış açısı, dünden bugüne çok değişti. Ülkede, Kürt kimliğini ön plana çıkaran insanların kitleleri temsil etmesine kimse ses çıkarmıyor.
Aksine, "Baraj indirilsin, engel kalksın" diyorlar. Ama tesettürlü kadınların davası ortada kaldı. Doğrusu AK Parti'de de bu istikamette pek bir gayret göremedik. Merve Kavakçı'ya pek sahip çıkmadılar. Diyelim ki, o tarihlerde AK Parti kendisini tehdit altında hissediyordu. Ama bugün durum farklı. Kimse, başörtülü kadın milletvekiline sesini çıkaramaz. Bunun için anayasa değişikliğine de gerek yok.