Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Tiyatroda tartışma sertleşti

Belediye ile tiyatrocular arasındaki tartışmaya Başbakan Tayyip Erdoğan da dahil oldu. "Bütün tiyatroları özelleştireceğiz. Her şeyi bilip de bize akıl vermeye çalışan despot aydınlara, o zavallılara acıyorum" dedi. Erdoğan'ın "muhafazakâr sanat olmaz" sözlerine alındığı anlaşılıyor. "Bu despotların bize ve millete nasıl tepeden baktıklarını görüyorsunuz. Bir yönetmelik değişikliği üzerinden bizi ve bütün muhafazakârları aşağıladılar" sözleri bu hissiyatını ifade ediyor.
Tartışma, yönetmelik değişikliği ile, Belediye'nin, Şehir Tiyatroları Yönetim Kurulu'nda ağırlığının artmasıyla başladı. Bugüne kadar, Repertuar Kurulu oyunları öneriyor, Genel Sanat Yönetmeni'nin başkanı olduğu Yönetim Kurulu ise nihai kararı veriyordu. Repertuar Kurulu'nun yerini Edebi Kurul aldı. Yapı aynen korundu. Sadece, Şehir Tiyatroları Müdürü kadroya ilâve edildi. Esas değişiklik, Yönetim Kurulu'nda. Eski Yönetim Kurulu'nda, Genel Sanat Yönetmeni ile Şehir Tiyatroları Müdürü doğal üye idi. Belediye Başkanı, sanatkârlar arasından Genel Sanat Yönetmeni'nin önerdiği 3 adaydan birini ve Belediye Meclisi'nden ya da Belediye ve Şehir Tiyatroları personelinden 2 kişiyi seçiyordu. Sanatçıların da kendi aralarından tercih ettikleri 2 kişi, Yönetim Kurulu üyesi oluyordu. Yeni Yönetim Kurulu'nun yapısı değişirken, Belediye temsilcilerinin sayısı arttı: Kültür İşlerinden Sorumlu Genel Sekreter yardımcısı, Daire Başkanı, Şehir Tiyatroları Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni tabii üye oldular. Belediye Başkanı'na, tiyatronun sözleşmeli memurları arasından 2, Belediye Meclisi üyeleri arasından 1 kişiyi Yönetim Kurulu'na seçme yetkisi tanındı. Yönetim Kurulu Başkanlığı, Genel Sekreter yardımcısına verildi.
Tiyatrocuların, henüz repertuar belirlenmeden, hangi oyunların sahneleneceği dahi bilinmeden, kazan kaldırmaları bence erken bir tepkiydi. Herhalde testi kırılmadan çare arama yoluna gittiler.
Buna mukabil, Tayyip Erdoğan'ın sözlerini de çok sert buluyorum. Bir iktidar, sanatçılarla küsmemeli; onlara özen göstermeli.
Şehir tiyatrolarının giderek daha az seyirci çektiğini rakamlar gösteriyor. Meselâ 2010-2011 sezonunda doluluk oranı % 59'a kadar düşmüş. 2011-2012'de % 56. Oysa özel tiyatroların kimisi senelerce kapalı gişe oynadı; oynuyor. Birkaç örnek: Emre Kınay ve Ahu Türkpençe'nin "Sondan Sonra" oyunu. Dot'ta sahnelenen "Karatavuk", "Pornografi" ve "Kürklü Merkür"; Haluk Bilginer'in sahneye koyduğu "Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler" ya da "Shakespeare Müzikali"; Ali Poyrazoğlu'dan "Ben Eskiden Küçüktüm."
Belediye'nin tiyatrosu olur mu, olmaz mı, bu ayrıca tartışılır. Ama tepki "Madem öyle işte böyle" üslûbuyla gündeme gelince, iş sertleşiyor. Zaten yönetmelik değişikliği de, İskender Pala'nın "müstehcenlik" eleştirileri ve "muhafazakâr sanat" tartışmaları üzerine gerçekleşti.
Eski RTÜK Üyesi Beşir Ayvazoğlu, şüphesiz muhafazakâr bir kişidir. Ama bakın geçtiğimiz haftalarda ne yazdı: "Sanatın değil, sanatçının muhafazakârlığından söz edebiliriz. Sözgelimi, koyu bir Katolik olan Eliot, modern şiirin kurucularından değil mi? Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sezai Karakoç gibi şair ve yazarlar muhafazakâr değil mi?"
Yönetmelik değişikliği, arka planında müstehcenlik ve muhafazakâr sanat tartışması olduğu için daha büyük bir tepki doğurdu.
Sanatın iffetini korumak isteyenler, rencide edici bir dil kullandılar. Erdoğan, onlardan aşağı kalmadı; uzlaşma yerine ipleri kopartmayı tercih etti. Mesele, halkın taleplerini karşılayacak, daha çok seyirci çekecek oyunlar sergileme arayışı yerine, müstehcene karşı, "muhafazakâr sanat" tartışmasına dönüştü.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA