Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

New York'ta erken bahar

New York'a bahar İstanbul'a geldiği gibi gelir. Yani öyle Paris'te olduğu gibi mevsimin adı bahar kendisi kış olmaz. Bahar burada da güneşin ve doğanın cömertliğidir. Bir anda ışık, güneş ve coşku dolar içeri. İnsanlar da İstanbulluların tepkisini gösterir. Kendilerini dışarı atarlar. Pazar günü hiç beklemediğim şekilde bir dakika bile gecikmemiş THY uçağından buranın saatiyle öğleden sonra ikide çıkıp, artık çeyrek yüzyılı bile aşmış NY maceramda ilk defa pasaport gişelerinin önündeki birinci kişi olunca saat üç gibi de otel odasındaydım.
Sonrası, NY... Pazar sokaklarının bazıları boştu ama dayımla gittiğim gözde lokantamda o kadınlara kur yapma marifetleriyle şef kızları ikna etmeseydi masa için bir buçuk saat beklemek gerekecekti.
Eskiden de o günün şartlarında öyleydi demenin bir âlemi yok. Çünkü hiçbir çağ teknolojinin bugünkü olanaklarını nispi olarak bile sunamıyordu insana. Bu hız demek en azından. Geçen yıl Oscar törenini Los Angeles'te otel odasında, hayatta beni o ölçüde heyecanlandıran tek şey olan başarı duygusunu Hollywood artistlerinin aldığı ödüllerle yaşarken aynı şeyi bu defa NY'de bir otel odasında izlemek insana garip çağrışımlar yüklüyor. Hayat dediğimiz şey nedir ki, son kertede?..
Dün 8 Mart'tı ve ben Akademi ödüllerini, onun arifesi 7 Mart'ta izliyordum. Ne yalan söyleyeyim gönlümden de Kathryn Bigelow'un kazanması geçiyordu. Hem bir kadın ilk kez ödülü alsın hem de ona tanıklık etmiş olayım diyordum. Üstelik en iyi kadın oyuncu ödülünü alan (hak ettiğinden emin olamadığım) Sandra Bullock'la da ancak Varlık dergisinde yayınladığım güncelerimde anlatabileceğim bir başka anım vardı.
Öyle de oldu. Her defasında tören yapmanın düzeni ve onu geçelim bir ödüle aday olma noktasına kadar gelmiş insana verilen değerin ve önemin alicenaplık görüntüleri karşısında daha da duyarak izlediğim yarışma Hurt Locker'ı ve Bigelow'u ödüllendirdi. Barbara Streisand'ın anonsu zaten noktayı koymuştu: Evet, zamanı geldi... Küçük bütçeli, gösterilecek salon bulmakta zorlanan savaş eleştirisi Hurt Locker'ın niye Avatar'ı alt ettiğini ise ancak önümüzdeki Pazar Eki'nde yer alacak yazımda anlatabilirim.
Neticede ışığı söndürdüğümde İstanbul'da saat sabahın 8'iydi. Ertesi gün cin karanlığında uyanıp en sevdiğim kahveye gidip, memleketteki sabah alışkanlığı simidin yerini tutsun diye iyice kızartılmış susamlı bageli önüme çekip, New York Times'ı açıp, her zaman yaptığım gibi ilk iş imzasız başyazıların olduğu sayfayı bulduğumda aklımda bunlar vardı ama "Türkiye ve Ordu" başlıklı yazı suratımda patladı: Türkiye'den kaçış yok...
Ben 78 kuşağındanım ve öyle kolay kolay bir konuda doğrunun ne olduğunu bulmak veya "haklı çıkmak" için Amerika'nın veya bir başka Batı ülkesinin söylediklerini kabul etmem. Ama ne yapalım ki, makale Türkiye'de yaşananlara doğru bir teşhis koyuyor, son Ermeni soykırımı konusundaki karar tasarısının "yararsızlığı" nı işaret ediyor ama Ankara'ya da akıl satıyordu: siz de şu inkârdan vazgeçin. Yazının son cümlesi ve genel havası ise askerlere ve orduya yeter deyip, süreci övüyor, o arada Erdoğan'a da "otokrat" tavırlardan vazgeçmesini söylüyordu. Bir de sivil anayasa yapın diye buyuruyordu. Makale değil de buna "reçete" veya "talimatname" demek daha doğru olurdu. Dediğim gibi yazının baştan sona her şeyine katılmak başka, yazının doğru olması başka, "o" yazı olması başka.
Gazeteyi okuduğumda sabahın neredeyse körüydü, New York bir kazan gibi fokurdamaya başlamıştı. Kahvenin büyük camından sokağa baktım. NY'de idim ama içimde Türkiye yeniden uğuldamaya başlamıştı. Gazeteyi yanımda oturan epeyce yaşlı ama her yanı geçirdiği estetik operasyonlardan sonra pırıl pırıl parlayan kadıncağıza sunup bu yazıyı yazmaya başladım. Sonrası toplantılar, iş, çalışma. Bahar ve NY. Ha, bir de Türkiye...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA