Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sosyalizm, muhafazakarlık ve değişim

Londra

Bu satırları okuduğunuz sırada İngiltere'de seçim olacak/oluyor. Ben seçimden önceki son 24 saat içinde yazıyorum. Trafiğin sağdan akması gibi seçim sistemi bakımından da dünyanın en garip ülkelerinden birisi İngiltere. Neredeyse her bölgede ayrı seçim yapılıyor. Her bölgede partilerin aldığı oy oranı ülke genelinde partinin aldığı oyla orantılandırılarak o bölgede kimin kazandığı saptanıyor. Bir anlamda ülke genelinde birinci olan parti o bölgede birinci gelmemişse parlamenter çıkaramıyor. Bu nedenle de yerellik düşüncesinin hakimiyeti altında ve çok sivil bir politika anlayışıyla biçimlendirilen bu sistem şimdi İngiltere'nin muhtemel bir siyasal türbülans yaşamasına yol açacak.
Bu 'taktik' arayış siyasetin stratejiyle ne kadar yakından ilişkili olduğunu gösteriyor. Çünkü, 1997'de İP bugünkünden çok farklı bir biçimde yeni politikalar vazederek ve sadece onları vurgulayarak seçime giriyordu. Bugün o derecede siyaset egemen bir durum yok ortada. Bu MP bakımından da geçerli. Ortada devam eden tek tartışma kamu harcamalarıyla ilişkili. İP, hâlâ daha yüksek vergiler toplayıp daha fazla harcama yaparak yaşanan ekonomik krizden çıkılabileceğini savunuyor. MP ise vergileri azaltacağını ve kamu harcamalarını kısacağını belirtiyor. Daha önce bir yazıda belirttiğim gibi buna karşılık MP, İP'den daha fazla sosyal güvenlik, sağlık harcaması, eğitim yatırımı sözü veriyor.
LDP ise umudun veya ütopyaların partisi. Daha 'yeşil' bir anlayışa sahip. Daha insancıl bir dünyadan söz ediyor. Böyle bir seçim sistemine sahip İngiltere'de de hiç yabana atılmayacak biçimde % 25 oy alıyor. Bu haliyle de biraz Barack Obama'nın kendi seçim dönemindeki profilini anımsatıyor.
İlginç olanı bu seçimin asıl ayrılık noktasını değişim kavramının oluşturması. Başlı başına ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir kavram bu. Daha çok da 1979'da Yeni Sağ hareket başladığında ortaya çıktı. Önce Thatcher bu kavramı öne sürerek iş başına geldi, sonra Tony Blair. Son olarak Obama değişim dedi ve başa geçti. Şimdi de gene aynı kavramı kullanarak MP iktidara yürüyor. Öyle anlaşılıyor ki, içeriğinin nasıl doldurulduğu o kadar önemli değil. İnsanlar iktidarlardan bir süre sonra sıkılıyor ve değişiklik arayışı başlıyor.
Peki bir parti kendi kendisini bu değişim beklentisini karşılayacak şekilde dönüştüremez mi? Bu çok önemli sorunun yanıtını seçimi kaybetmesi halinde parti genel başkanlığını da kaybetmesi muhtemel Gordon Brown'un yerine dikmiş olan, İP'nin ideologlarından, babası da o partiye çok emek harcamış Dışişleri Bakanı David Miliband verdi. Miliband'a göre her parti kendisini sürekli olarak modernize etmek zorundadır. İP de bunu yapmaktadır. Kimse 1997 model Tony Blair budası önünde secde etmemektedir. Yeni İP bir modeldir ama bu model daha fazla yenilenmemeyi gerektirmez.
Salı gecesi İP karargahında zaman geçirirken bu söylenenlerin önemli ve ilkesel olduğunu ama dünkü yazıda belirttiğimiz gibi pratikte çok yetersiz kaldığını, karşılığının bulunmadığını gördük. Konuştuğumuz herkes ilerlemeyi biraz da nostaljik bir biçimde geriye dönük düşünüyordu. Parti disiplini nedeniyle, diyelim, çok açık konuşulmasa da İP'nin 1960 ve 70'lerin sosyalist değerleriyle buluşması adeta bir zorunluluk olarak kabul ediliyor. Neden ise MP Genel Başkanı David Cameron'un performansı.
Cameron, bugüne kadar hiçbir MP yöneticisinin yapmadığı bir şeyi yapıyor. Neredeyse hiç uyumayarak ülkeyi boydan boya geziyor. Gece işçilerinin arasına giriyor. Balıkçılarla, temizlikçilerle konuşuyor. Ama hepsinden önemlisi Kuzey İrlanda'yı ziyaret eden ilk parti genel başkanı oluyor. Daha da fazlası var. O bölgeden çıkacak milletvekilleriyle Daily Telegraph gazetesinin açıkladığı bir pazarlığa girişiyor. Buna göre eğer Cameron azınlıkta kaldığı takdirde o bölgeden toplanacak 200 milyon pound vergiden vazgeçerse milletvekilleri de onu destekleyerek kabine kurmasına olanak sağlayacak. İP'liler bu tür şeyleri niye kendi partilerinin yapmadığını soruyor. Ama sonuç itibariyle değişim bunca kullanılmasına karşılık öyle radikal bir anlam taşımıyor. Belki sadece görüntünün değiştirilmesi anlamına geliyor İngiltere'de.
Gene de İngiltere seçimleri değişim, sosyalizm, muhafazakârlık kavramlarının yeniden anlaşılması için de çok önemli olacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA