Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kulak varsa küpe var

Dün AYM Raportörü'nün bendenizin beklediği yöndeki görüşü kamuoyuna açıklandığında Harvard Hukuk Okulu profesörlerinden Noah Feldman'ın "yeni anayasa vizyonu" konulu uzun bir yazısını okuyordum. Bir yandan Feldman'ın adının karıştığı intihal olayını düşünüyor, bir yandan yaz sıcağında serin bir yerde olmanın tadını çıkarıyor bir yandan da yazdıklarına kafa yoruyordum.
Feldman bizim gibi daha temel hukuk kavramlarının bile yeterince bilinmediği, bilinenlerin de her gün çiğnendiği bir ülkede yaşamadığından bizimkiler ölçüsünde kaba olmayan, çok daha ilginç meselelerle uğraşıyor.
Örneğin liberal piyasa ekonomisinin doludizgin yaşandığı bir dünyada, liberal siyasal doktrini benimsemiş toplumlarda bu gidiş eğer eşitlik kavramına aykırı gelişmeler gösterirse anayasa mahkemeleri onları durdurma hakkına sahip midir sorusu soruyor. Feldman bunu Amerikan siyasetindeki "demokratlar", bizdeki siyasal konuma göre söylersek sol, açısından ele alıyor.
Size daha ilginç olanı belirteyim: Feldman, Amerikan Yüksek Mahkemesi'ne 1967'den 2009'a kadar geçen 42 yıllık süre içinde sadece iki Demokrat eğilimli/kökenli yargıç atandığını söylüyor. İyi mi? Mahkeme kesinkes muhafazakârların elinde. O nedenle de, diyor hoca, bu kurumdan "yeni ilerici anayasal vizyon çıkmadı." Buradan hareketle dikkat çekmek istediği nokta şu: Anayasa mahkemeleri muhafazakârlaştıkça toplumsal yapı daha fazla muhafazakârlaşır. Bu bir.
İkinci vurgusu da Feldman'ın en az bir bu kadar dikkat çekici. Diyor ki, Amerika'da da bir yargı krizi mevcuttur. Nedeni yargıçların anayasayı ve yasaları irdelerken iki noktaya dikkat etmemesidir. Bunların ilki yasaların herkesi eşit derecede korumasıdır. İkincisi, anayasada zikredilen özgürlük kavramının bireysel özerkliğin (bağımsızlık da denebilir) bir garantisi olarak algılanmasıdır.
Şu ikinci hususu ben daha çok seviyorum. Bir kere anlaması daha zor, bilmece gibi. Ama tüm o tür cümlelerde olduğu üzere bu defa da bizim çektiğimiz sıkıntıların aşılmasına yarayacak çözümler bu cümlede saklı.
Fazla uzatmadan söyleyecek olursak, Feldman'ın bu bilmece gibi öne sürdüğü görüşün açıklaması şu: modern anayasalar temel uzlaşma metinleri olduğu için oralarda zikredilen özgürlük kavramı boşa kullanılmaz. Özgürlük eğer devletin alanını genişletmek için değil de bireyin bağımsızlaşması, özerkleşmesi, kendi mahremiyet alanının sınırlarını genişletmesi için kullanılırsa anlamlıdır. Anayasa mahkemeleri de karar, içtihat oluştururken, yasaları ve bizatihi anayasanın kendisini yorumlarken bu özgürleşmeci, özgürleştirici anlayışı kendisine merkez, hareket noktası olarak almalıdır. Şimdi söyleyin bakalım, bizim didindiğimiz şey tam da bu anlayışın, görüşün genel olarak kabul edilmesi değil midir?
Cevabı ağzının içinde geveleyenlere Feldman'ın şu satırlarını aktarayım ki, kulaklara küpelik ama takacak kulak varsa: "bugünkü yargısal krizi anlamak aynı zamanda liberal anayasacılık düşüncesinin tekil bir yerleşik doktrinden oluşmadığını, tersine yaşanan siyasal, toplumsal, ekonomik sorunlara verilen cevapların evrilmesiyle ortaya çıkmış bir dizi düşünce olduğunu anlamaktır."
Adam sanki bizi anlatıyor bize: haydi şimdi şu son referandum tartışmasını da raportörün görüşünü de bu açıdan irdeleyin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA