Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Unutulan 'ikinci' dil

Resmi dilin Türkçe olduğu konusunda ortada bir tartışma bile bulunmazken, Kürtçenin onun yanında en yaygın ikinci anadil olmasını masaya yatırıp, kırk katır mı kırk satır mı muamelesinden geçirenler, her zaman içinde yüzdüğümüz, o derin kavram karışıklığı ve zihin bulanıklığından nasip alanlardır dersem, kanıtım, bir başka hazin dil tartışması olacaktır: Osmanlıca.
Bu dili, bugün, bir avuç insanın dışında, ne bilen var ne de hatırlayabilen. Haydi, 15'inci, 16'ncı yüzyılın Osmanlıcasını, sarayda, resmi muamelatta kullanılan, birbirinden onca farklı çeşidini okuyup yazmayı, işin uzmanlarına bırakalım, hatta el yazısını bilmek de, o kadar aranan bir husus olmasın, ama 19. yüzyıl ve sonrasında yayınlanan kitap ve dergileri okuyamayan bir aydınlar kitlesine ne diyelim?
Bir ulus devlet, bir üniter devlet kurarken, Batı'da da yaşanmış örneklerin mevcudiyetini göz önüne alarak, ilk Cumhuriyet yıllarındaki bilinçli, katı ve keskin kopukluğa gönül indirelim ama demokratikleşmenin dalgalar halinde geliştiği şu dönemde, okullara Osmanlıcayı koymak niye kimsenin aklına gelmiyor?
Öteden beri yazdığım yazılarda orta eğitimin ileriki yıllarında, iki önemli dersin seçmeli olarak konulması gerektiğini belirttim: Divan edebiyatı ve Osmanlıca.
Eğitimin düğümü daima kolaydan zora gidilirse açıldığından, önce 19. yüzyıl matbu harflerini, yazısını öğretelim, kısa bir sürede öğrenilip başarılabilecek bu ilk aşamadan sonra, dileyen diğer çeşitlere yönelsin. Bunu da herkese zorunlu tutmayalım.
Bu işin niye gündeme gelmediğini herkes biliyor: Osmanlıcanın okutulması, öğretilmesi bir "gericilik" olarak görülüyor. İler tutar yanı olmayan bu düşüncenin kökleri hem radikal, zorlayıcı modernleşme anlayışında yatıyordu hem de eski yazıyla dinsellik iç içe geçiriliyordu. Eski yazı dinden bağımsız bir biçimde ele alınıp bir kültürel sorunsal olarak değerlendirilmiyordu. Daha saçma bir düşünce olmaz...
Bir kere eğer bir kültürel bağlamdan söz ediyorsak, o zaten geçmişle ilgili bir şeydir ve eğer "geri" dediğimiz şey "geçmiş" se, ikisini kültürel alanda birbirinden koparmak söz konusu değil. İkincisi, niye, devlet, mesela din alanını kendisi tanzim etmek istediği için Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmayı bildi de, geçmiş kültürün kendince yeniden düzenlenmesi için bu yazıyı, dili, ne derseniz deyin, kendisi öğretmeyip, o çok yakındığı Kuran kursları alanına tevdi etti?
Daha dünya kadar gerekçe gösterilip bu düşünce çatır çatır çökertilir ki, zaten yapılmıştır.
O zaman sorun gelip Türkiye'deki muhafazakârlık algısına dayanıyor.
1970'lerdeki MC dönemi felaketini şimdi kimse hatırlamıyor ama, o döneme damgasını vuran şey, Türk-İslam Sentezi diye bir atılımın başlatılmasıydı. O çerçevede, bütün tarih, coğrafya, edebiyat kitapları yeniden yalan yanlış bir biçimde yazıldı ama onu gerçekleştirmekten korkmayan MC hükümeti, şu adımı atıp, okullara eski yazıyı koyamadı.
Koymadı, çünkü Türkiye'nin ne muhafazakârları var/dı ne de Türkiye muhafazakâr olabilen bir ülke/ydi. Öte yandan Türkiye'nin ilericilik anlayışı da yanlıştı. Bir taraf muhafazakârlığı sadece geçmişin, çoğu zaman da içi boş bir biçimde, yüceltilmesi olarak görür ve onu dinle özdeşleştirirken, modernler de aynı hataya düşüp, gericilik diye nitelendirdikleri muhafazakârlığı gene din olgusunun içinden okuyordu. Böylece iki taraf da özünde manasız olan bir noktada buluşup bu önemli adımı atmamakta direniyordu. Daha beterini de şuraya yazayım: eski yazıya karşı çıkanlar, bunun bir "ilerici" hareket olduğunu göremiyordu. Oysa, öyle, eski kültürün yeniden üretimi modern ve ilerici bir hamledir.
Bugünkü iktidar muhafazakâr olduğunu programına yazdı. Ama kendisini şimdi ilerici olarak tanımlıyor ve doğrudur, demokratikleşme konusunda, diğer siyasetlerin önüne geçmeyi bilmiştir. Gelin görün ki, "ilericiliğini" Kürt açılımına taşımaya bile gayret eden bu iktidar Osmanlıcanın okullarda seçmeli ders olarak koyulmasını aklına bile getirmiyor. Oysa muhafazakârlar muhafazakâr, ilericiler ilerici olduğu için bu adımı atmalıdır.
İktidar partisi şimdi gerçekleştirsin bu hamleyi, sonra kendini dilediği gibi tanımlasın. Haklı olacaktır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA