Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sosyal demokrasiye ne oldu?

Affedersiniz, niye hiç kimse sosyal demokrasi sözünü ağzına almıyor? Bildiğim kadarıyla CHP kendini hâlâ sosyal demokrat bir parti olarak tanımlıyor fakat ne hikmetse, ne o parti ne de başka bir yaygın, örgün siyasal kurum sosyal demokrasiyi (SD) anıyor. Yeni bir seçime gidiyoruz, kimisi inandırıcı kimisi daha hayali gelen birçok görüş çeşitli çevrelerden ortaya atılıyor ama kimse başlı bütünlü bir sosyal demokratik projeyi sahiplenmiyor. Bunu nasıl açıklayacağız?
Galiba iki önemli hususun altını çizerek. Birincisi, Türkiye'de kısa bir SHP deneyimi dışında, o da sadece bir niyet ve girişim olarak kalmak suretiyle, kimse gerçek bir sosyal demokrasiden yana olduğunu söylemedi. CHP tarihi Ortanın Solu ve Demokratik Sol gibi siyasal kavramları benimsedi ama o parti hiçbir zaman açık açık, köklü bir sosyal demokrasiyi savunmadı. Siyasal taktikler, manevralar o partinin bir dönem devamı sayılacak örgütleri Yeni Sol falan gibi açılımlarla yüz yüze getirdi, hatta bir ara da Şeyh Edebali solculuğu, Anadolu Solu gibi komik zorlamalara sürüklediyse de, hayır, sosyal demokrasi, haydi evrensel diyelim, yapısıyla partiye hâkim olmadı. Bazı kanatlar onu savundu, onlar da tasfiye edildi, savruldu gitti.
İkinci nedene geçmeden önce buna 1989 sonrasında yaşanan ve hâlâ aşılamayan büyük sol bunalımı eklemek gerekir, denecektir. SSCB'nin çökmesinden sonra bu bunalım doğdu ve devam ediyor diye bir yaygın kanı varsa da bu bana çok anlamlı gelmiyor; doğru ama eksik bir teşhis, çünkü. Nedeni, sosyal demokrasinin o modeli hiçbir zaman benimsememesi, hatta açık açık ona karşı çıkmasıdır. O sistemik bunalım neden "3. Yol" olan SD'yi kıstırsın köşeye? Mesele, bana kalırsa, Yeni Sağın, liberal ekonominin ve teknoloji devriminin yaptığı hamlelere henüz sol, SD cevapların üretilmemesidir. Bu, Doğu Bloku krizinden çok farklı, çok öte ve çok önemli bir olgudur.
İkinci neden doğrudan doğruya bize özgü. Türkiye, zaten ciddi ve derin bir SD krizi yaşarken 2002'den itibaren sol veya solumsu denebilecek, büyük kitlelerin katılımıyla ve modernleşme ihtiyaçlarına cevap vererek oluşan AK Parti iktidarı doğdu. Maalesef öyle; sosyal demokrasinin Türkiye'deki ana meselesi hiçbir zaman sınıfsal olmadı. Bu gerçeği kitlelere anlatamadı. O bağlamda dünya kadar sorun, gerilim, çatışma yaşandı kitlelerle SD arasında. Özellikle sosyo-kültürel planda SD ile kitleler barışmadı. Bunu sadece 1970'lerin Ecevit'i yapmıştı. Onun dışında daima bir zıtlaşma demesem bile uyumsuzluk iki tarafa hâkim oldu.
Oysa Türkiye'de sağ siyaset hem kütlelerin sosyo-kültürel talepleriyle daime uyum içinde oldu hem de onlara büyük modernleşme imkânları yaratarak onlarla özdeşleşti. Bu bütünleşme 2002 sonrasında çok farklı boyutlara ulaşınca CHP, o dönemde kendini sol/umsu veya sol/gun bir parti haline bile getiremedi. Bir tarafın maddi/altyapısal temelde toplumu dönüştürme girişimine karşılık diğer tarafın laiklikten söz etmesi, bir tarafın, eksik-fazla, Kürt açılımı dediği bir dönemde diğer tarafın GD Anadolu bölgesine bir kere olsun gitmemesi nasıl izah edilecek, hangi solculukla birlikte düşünülecek?
Kıssadan hisse bir değil birçoktur ama beni ilgilendiren soru bellidir, başta da söyledim: neden kimse, CHP dahil, bırakın bir program ve ideolojik çerçeve ortaya çıkarmayı, tıpkı 1960 ve 70'lerde Ecevit'in "Ortanın Solu" diyerek yeri göğü yıkmasına benzer bir biçimde sosyal demokratik bir politika izlemiyor, sosyal demokrasiyi etrafında birleşilecek bir ideoloji olarak biçimlendirmiyor, kitleselleştirmiyor? Böyle bir ideolojik çerçeve olmaksızın farklı tabanlara kaymış kitlelerin geri kazanılacağı sanılıyorsa veya Kürt meselesinden gelir dağılımına kadar herhangi bir alanda dönüşüm bekleniyorsa, ona ancak safdillik denir.
Ben sözümü söyledim, arif olan anlar!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA