Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Hayaller dolaşıyor labirentlerde

Kentlerin iki anlamı var. Birini içlerinde, kendilerinde saklı tutuyorlar. O manayı sadece kendisini ilmik ilmik çözene teslim ediyorlar ve kentle o kişi arasında bir ölümsüzlük ilişkisi doğuyor. Ne kent o insanı bırakıyor sonra, ne de o insan o kentten kopabiliyor. Asıl ölüm ilişkisi budur.
Bir de kentlerin üretilmiş, yapay, onları bir tiyatro dekoruna dönüştüren anlamları var. Turistik demeye dilim varmasa da, öyle. Venedik bu tür kentlerin başında geliyor. Herkes bu şehirde; milyonlarca insan bu kente koşuyor ama onu keşfetmeye değil, kendi sorunlarını yaşayan, bir uygarlığın yıkılışını gören, endişeler içindeki bir Alman yazarın ona atfettiği anlamı yani ölümü arıyorlar bu şehirde, tam da yaşamın içinde, arasında, ortasında.
Bir şey bu kadar yanlış olabilir mi?
Eğer Thomas Mann'ın bahsettiği gibi Venedik "ölümün kenti" olsaydı bunu insan en fazla şu kış günlerinde hissetmez miydi? Her ne kadar Mann, sirikkoların (lodos diyelim) estiği, sıcağın insanı erittiği, salgının kol gezdiği yaz günlerinden bahseder ama köşeleri dönünce insanın karşısına çıkan, içinde yeşil suların çalkalandığı kanallar ve yarattığı ıssızlık duygusuyla ölüm bu günlerde kendisini duyumsatmalıydı Venedik'te; eğer gerçekten bu kent ölümle koyun koyuna olsaydı. Oysa yok öyle bir duygu.
Üstelik yağmurlar var. Üstelik kül rengi suların üstüne gerilmiş gri göklerden şehrin üstüne oluk oluk yağmurlar iniyor. Bir de sabahleyin uyanınca şaşkınlık: San Marco meydanı diz boyu suların altında. Kasıklarına kadar çizmeler çekmiş görevliler, insanlar yürüyebilsin diye yükseltiler yerleştiriyorlar.


***
Bir meydanı dönüyorum. Nihayet orası. 25 yıl önce ilk kez indiğim, ailesi yüzlerce yıl önce İzmir'den göçmüş bir kızın binbir zahmetle bulduğu o merdiven altı pansiyondan çıkıp, başında hayatımın nadir resimlerinden birini çektirdiğim kuyunun olduğu meydandayım. O sıcak, buharlı yaz gününde bile bu meydan sessizdi, şimdi ıssız. Etrafını çeviren binaların yıpranmış, tiyatro dekoru tadındaki görüntüsü aynı.
Biraz ötede başka bir meydan var. Müthiş ağaçlar kıpkırmızı, sarı, bakır yapraklarını dökmüş. İki adım ötesinde bir kanal uzanıyor. Yemyeşil bir su içinde, akıyor mu, kalıyor mu belirsiz. Sadece derin, ağır, yüklü bir sessizlik. Sonra deniz kıyısı. Tirşe suların karşısında tarihteki Venedik'in görkemini, coşkusunu, zenginliğini yansıtan, ölümle değil "serenite"yle (dinginlik) anılan, anımsanan, kubbelerin, büyük, ağır ama zarif yapıların oluşturduğu siluet.
***
Labirent şehir Venedik. İnsanı emip içine alıyor. Sizi asla reddetmiyor, dışına itmiyor, tersine, kendinde mahpus tutuyor. Ama asla size teslim olmuyor. İnsanın, haritanın ve kentin bir noktada buluşması olanaksız bu şehirde. Aradıkça, sordukça kent sizden kaçıyor, sizi, bir örümceğin avını ağında kıvrandırtması gibi uğraştırıyor, ancak sabredenlere, direnenlere kendisini teslim ediyor.
Herkes sevdi bu şehri. Osmanlılar daima bu kentten haz duydu. Onlar da Osmanlılardan büyülendi. Bugün bile dekorasyonlarına, giysilerine, hâkim olan tüm o şaşaa, debdebe, albeni Osmanlılardan, onların türbanlarından, sarıklarından, kaftanlarından geldi. Biz unuttuk, yok ettik, harcadık her şeyi, onlar sürdürüyor o geleneği, dönüştürerek, yeniden üreterek, bir daha biçimlendirerek, daha da zarifleştirerek. Osmanlıları o kadar sevdiler ki, tüccarları için apayrı bir saray bile inşa etmişlerdi, bir han, konaklasınlar, rahat etsinler diye.
Napolyon hayran oldu bu kente. San Marco meydanını gördüğünde "dünyanın en güzel çizim odası" demişti. İtalya'da taş üstünde taş bırakmıyordu o günlerde, gene de gelip San Marco'da durmuştu. Belki de o sırada Fatih Sultan Mehmet'ti, onun hayalini gerçekleştiriyordu. Öldüğünde, Rönesans'ın bu büyük Hanı, muhtemelen İtalya seferine çıkıyordu ve muhtemelen zehirlenmişti. Neden ondan sonrakiler zaman zaman güneyden kuşattılarsa da kuzeyden İtalya'ya inmeyi hiç düşünmediler ve gelselerdi...
Yağmurlar iniyor Venedik'in üstüne, meydanlar ıssız, sular çamur rengi, ışıklar kararıyor, ışıklar yanıyor ve hayaller uçuşuyor bu kentin labirent sokaklarında.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA