Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Fidan değil Başbakan

Orgeneral İlker Başbuğ tutuklandığında yazmış ve yargının "aşırı özgüven" içine girdiğini söylemiştim. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın hem de böylesi konularla ilgili olarak soruşturmaya davet edilmesi yargının bu sınırları aştığını da gösteriyor. Zaten "aşırı özgüven" kavramı da biraz metaforikti; aslında yargının sınırlarını aşmaya başladığını dile getiriyordu. Tastamam o noktadayız.

***

Böyle bir oluşumu hazırlayan ilk nedenin özel yetkili mahkemeler ve özel yetkili savcılar olduğunu söylemek kabil. Eline bu derecede imkân geçen bir yargı varoluşsal refleksini göstermekten ve her şeyi kendi bildiğince okumaktan başka bir şey yapmaz.
Jüristokrasi (yargıçlar iktidarı) oluşumunun başka bir yolu da yoktur. İlginç olanı mevcut hükümetin yargıyı bağımsızlaştırmak, daha doğrusu yürütme, hatta yasama üstündeki yargı sultasını kırmak için başlattığı girişimler sırasında bütün bunların bazı çevrelerce gözden kaçırılmasıydı. Sanki yargının temel refleksi jüristokrasiyi tesis etmek değilmiş gibi davranıldı ve iki yanlıştan bir doğru görüldüğü gibi çıkmadı.
Gele gele büsbütün farklı bir noktaya geldik. Mevcut pozisyon bugün herkesi ürkütüyor. Hükümetin "emrinde"/ denetiminde olduğu (!) söylenen yargı apaçık bir biçimde hükümete karşı. Çünkü işin içinde geleneksel devletçi bürokratik/ bürokratik devletçi refleks var. O bürokrasinin kaynağı yargıdır. Türkiye'deki darbe girişimlerinde ve darbelerde yargı daima o anti demokratik adımı atanların yanında olmuştur. O yetmediği gibi 367 saçmalığı sırasında görüldüğü üzere yargının kendisi darbe girişiminde bulunmuştur.
Bugün de aynı yaklaşım kendisini bir başka yoldan gösteriyor.
***

Nedir Hakan Fidan'ın ve diğerlerinin çağrılmasının nedeni? PKK'yla görüşmek. Neden bu görüşme yapıldı? PKK sorununu aşmak için. Şimdi bu konuda bir soruşturma açılıyorsa, böyle bir girişimin söz konusu sorunu ortadan kaldırmak için atılan adımları baltalamaktan başka bir anlamı olamaz. Nasıl olsun? Hükümet eğer o iradenin asıl sahibiyse ve Fidan o irade doğrultusunda bu girişimlerde bulunmuşsa ve sorgulanıyorsa bu hükümet yaklaşımının, siyasi kararın yargıya tabi tutulması anlamını taşımaz mı? Bundan sonra yani hükümet her attığı adımda yargıdan izin, onay ve tasdik mi almalıdır?
Bu girişimin yeni bir bürokrasi darbesi olarak tanımlanması güçlü, endişe veren ve aydınlatılmayı bekleyen bir işarettir. Hükümetin tavrı, tutumu, politikası tepeden tırnağa yanlış olabilir ama Yassıada'da hükümet tasarruflarının yargılanması ne idiyse bu da bana göre odur. Mesele, bunun da dışında, derin devlette yatan ve Kürt sorununun çözümüne karşı olan, bugüne kadar devamlı karanlık, spekülatif ilişkilerin kaynağında yer alan bazı güçlerin bir kere daha harekete geçmesi midir? Bu akıllara en fazla gelmiş sorudur. Aydınlatılması şarttır.
Başka türlü olmaz. İngiltere, bizzat Başbakanın ve basın müşavirinin şimdi hatırlarında uzun uzun, ayrıntılarıyla anlattığı görüşmelerle çözdü en kanlı sorununu. İngiltere istihbarat teşkilatları bu dönemde hükümetin yanında yer aldı, elbette. Hiçbir savcı veya yargıç da bu planları sorgulamaya kalkışmadı. Aklın almayacağı bir şey olurdu bu.
***

Sonuç çok açık: Kürt sorunu çözülmesin isteniyor belli çevrelerce, demokratikleşme girişimleri (en genel anlamda) yarım kalsın diye çalışılıyor, Fidan burada bir semboldür, bu hamle bütün kanatlarıyla merkeze, yani hükümete, siyasi otoriteye ve başbakana yönelmiştir.
Savaş birileri tarafından sürdürülüyor, bazı savaşlar hep devam etsin isteniyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA