Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

'Ecdat' tartışması ya da 'ikili karşıtlıklar'

Türkiye'deki toplumsal ve kültürel yapının kutuplu oluşunu açıklamak için, yapısalcı Saussure'ün geliştirdiği ama Jacques Derrida'nın yaygınlaştırdığı ve çok işlevsel hale getirdiği "ikili karşıtlıklar" (binary oppositions) kavramından niye yararlanmayalım?

***

Bir vakitler modernleşme tartışmaları sırasında çok başvurulup çok kullanılan, şimdilerde unutulmuş görünen bu kavramla Derrida modernliğin temel özelliklerinden birini açıklamak istiyordu. Batı modernleşmesinin kendisini meşrulaştırmak için olsun, kendi metafiziğini oluşturmak için olsun, kavram çiftleri bulduğunu öne sürüyordu. Doğu- Batı, akıl- duygu, ilericilik- gericilik, vb kavram çiftleri arasında, Derrida'ya göre "öldürücü bir hiyerarşi" vardı.
Batı, çifti meydana getiren kavramlardan birini seçip benimsiyor, kendini onunla tanımlıyor, diğerini Batı dışı kültürleri, uygarlıkları tanımlamakta kullanıyordu. Olumlu olanları tercih edip veya tercih ettiklerine olumlu anlamlar yükleyip, diğerlerini olumsuzluyordu. Fakat daha ilginç olanı bu ikili zıtlıkların bir varlık -yokluk ilişkisi içinde tezahür etmesiydi. Batı mevcudiyet, Doğu yokluk demekti. Batıda, şunlar, şunlar, şunlar var, Doğuda hiçbiri yoktu. Batı o yokluğu gidermek, o "eksikleri" tamamlamak için Doğuya "müdahale" ediyordu.
***

Yerine oturtmak için biraz da uzun anlattığım bu kavram, ikili karşıtlıklar, bizim de Tanzimat sonrası bilinç tarihimizin en önemli açıklayıcı anahtarlarından biridir, bana göre.
Tanzimat sonrasında tam da bu ikili karşıtlıkları yaşıyoruz. Veya yaşantımızı ikili karşıtlıklar üstüne kurduk.
Batılılaşma tercih ve hamlemiz içinde kendimizi böldük ve ayırdık. Elitler, Batılılaşmayı isteyenler ve süreci yürütmekle kendilerini görevli sayanlar, kendi dışlarında kalan çevreleri olumsuz (yokluğu belirleyen) kavramlarla tanımladılar. Kendilerini tanımlamakta kullandıkları kavramları ise olumlu anlamlara yüklediler. Kendileri ilerici halk gerici, kendileri rasyonel halk duygusal, kendileri bilimselci halk gelenekçi olarak ilan edildi. Toplumu kendi kavramlarını benimsemesi yolunda zorladılar, onu o doğrultuda dönüştürmeye çalıştılar.
***

İkili karşıtlıklar, sonradan anlaşıldı ki Batılı Oryantalizmin en önemli zeminlerinden biridir. Batı, o geri, irrasyonel dediği ve bin türlü olmadık nitelik atfettiği Batıyı kendisinde olduğunu söylediği kavramlara "ulaştırmak" (!) için sömürmüştür. Bu tutumun adı Oryantalizmdir. Batı mağrurluğunun Doğu mağduriyeti yaratması bu yönteme yani Oryantalizme bağlıdır.
Bizim ikili karşıtlıklarımızın büyük ölçüde nedeni budur. Çünkü biz kendi kendini Oryantalistleştirmiş bir toplumuz. Elitlerimiz Oryantal muhakemeye koşut bir toplum algısı içinde kalmıştır. İkili karşıtlıklardan beslenmiş, güç kazanmıştır. Toplumumuza, tarihimize bakışımız bu muhakeme çerçevesindedir, o kesim açısından.
Sözleşmenin olmadığı bir toplum bir de kendini Oryantalistleştiriyorsa hem zıtlaşmadan kurtulmak olanaksızdır hem de o kanat "ecdad"ı diğer kanattan farklı algılayacak, Kanuni'yi hareme hapsedecektir.
Öteki kanatta ne olduğunu da irdeleyeceğim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA