Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Herkesin doğrusu kendisine

Akademisyenlerin imzaladığı dilekçe, 'devlet teorisi'ni, şair Ece Ayhan'ın dilimize pelesenk olan ifadesiyle söylersek 'devlet dersi'ni anlamamız, o dersten geçmemiz veya kalmamız için büyük bir sınav. Ama bu sınavın başarıya dönüştürülmesi için her şeyin dikkatle, soğukkanlılıkla ayıklanması gerekiyor. Ben de bunu yapmaya çalışayım.
1. En uzak ve en az tartışılması gereken yanından başlarsam, evet, akademi denen alan sınırsız düşünce özgürlüğünün yaşandığı, yaşanması gereken bir alandır. Akademi bir tek silah ve şiddet konusuna kapalıdır. Ama o dahi ince ince işlenmesi gereken bir tartışmadır.
Önce silah ve şiddetle ilgili evrensel bir örnek vereyim. Marksist İtalyan düşünür Antonio Negri'nin Padua Üniversitesi'nde profesörken, terör örgütü Kızıl Tugaylar'la ilişkisi olduğu öne sürüldü. Hatta eski İtalya Başbakanı Aldo Moro'nun kaçırılmasıyla irtibatının bulunduğu iddia edildi. Hoca yargılanıp 30 yıla mahkûm oldu. Ama aynı Negri, İtalya'dan kaçıp Fransa'ya sığındı, orada mülteci olarak dersler verip akademik faaliyetini sürdürdü. Bunu Mitterrand Doktrini sağladı. (Bu hikâye nedense bizde hiç anlatılmaz ama Türkiye'de yaşanan birçok konuyla çok benzeşir.)
İkincisi ve daha önemlisi hepimizin çok sevdiği Filistin kökenli Amerikalı akademisyen/ entellektüel Edward Said'in Columbia Üniversitesi'nde iken, üstelik gördüğü kanser tedavisinin ileri bir aşamasında, gidip, İsrail tarafına sembolik bir taş atmasıdır. İsrail lobisi, FKÖ'yü bile değerlendiren yazılarından ötürü zaten 'terörizmin profesörü' dediği, odasına bomba konmuş Said'in üniversiteden uzaklaştırılması için ayağa kalktı.
Rektör, yaptığı açıklamada, atılan taşın sembolik olduğunu ve düşünce açıklama özgürlüğü kapsamına girdiğini söyleyip, meseleyi kapattı. O nedenle, akademinin verilen sınırlar dahilinde en aykırı görüşleri öne süreceğini bilelim. Bu onun varoluş nedenidir. Başka söze hacet yoktur.
2. Bırakın iktidarın kendisine karşı yayınlanmış bir bildiriye katılmasını, kimsenin bir bildiri içeriğini kabul etme, benimseme zorunluluğu yok. Bu bir postüla, ek tanım ve açıklama gerektirmeyecek kadar açık, kesin, keskin ve katı. Söz konusu açıklama, yazı, bildiri her neyse, çeşitli toplum kesimleri, kişiler tarafından tartışılır, irdelenir, lime lime edilir. Doğaldır ve yapılması gerekendir.
Siyaset tam da budur: bir kesimin öne sürdüğü görüşe, diğer kesimin karşı çıkması. Demokrasi ve diyalojinin kaynağı budur. İktidar da başkalarının görüşlerini eleştirerek iktidar olmuştur.
Bu meyanda her iktidar kendisine dönük yargı hükmünü sonuna kadar eleştirir. Buna yerden göğe kadar hakkı vardır. Ama soyut düzeyde ve söylem dairesinde kalmak esastır. Onu aşan yaptırımlarda bulunması ayrı ve sorunlu bir bağlam meydana getirir. Türkiye bu soyut planda değil. Oysa Bildiri birçok cümlesiyle yanlıştır ve kavramsal ve düşünsel yaklaşımlarla irdelenmesi yeterlidir. Ötesine ne hacet?.. İktidarla siyaseti, siyaset düşüncesini, yöntemini hiç birbirine karıştırmayalım.
Herkesin doğrusu kendisine kalsın. Hükmü tarih, ondan önce de toplum versin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA