Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Resmi tarihçilere duyurulur...

Bir hayal kuralım... Diyelim ki, bir üniversiteye birisinin adını vermişiz. Veya bir üniversitede bazı salonları, mekânları belli bir kişinin adıyla anıyoruz, tanımlıyoruz. Öğrenciler o isimleri silmemizi isteseler ve taleplerine zemin olarak o kişinin yaşamındaki bazı olumsuzlukları gösterseler ne deriz?
Çok şaşırtıcı da gelebilecek bu hadise aynen, eksiği var fazlası yok, dünyanın en önde gelen iki üniversitesinde cereyan ediyor. Anlatayım...

***

Bir zamanlar bir üyesi olmakla iftihar ettiğim Princeton Üniversitesi'ni bugünkü haline getiren Woodrow Wilson'dur. 1902- 1910 arasında üniversitenin rektörlüğünü yapmıştır. Eğitim sistemini baştan başa yenilemiş, okulun bugün zaman zaman Harvard'la yer değiştirerek Amerika'nın birinci, bilemediniz ikinci üniversitesi olmasında çok önemli rol oynamıştır. Sonra da 1913-1921 arasında ABD Başkanı'dır, Demokrat Parti'den. Biz kendisini Kurtuluş Savaşı tarihinde çok zikredilen Wilson Prensipleri ile biliriz.
Princeton, onun adını, gene dünyanın en iyileri arasında bulunan, uluslararası ilişkiler okuluna vermiştir: Woodrow Wilson Uluslararası İlişkiler okulu.
Efendim geçen aylarda talebe kazan kaldırdı ve Wilson'un bir ırkçı olduğunu öne sürdü. Hatta bilinen bir şeyi açıkça dile getirdi. Wilson, zamanında siyahların beyazlarla eşit haklara sahip olmasına karşı çıkmıştı. Adı, Princeton kampusundan silinsin dedi öğrenciler. Bununla kalmayıp gittiler rektörün odasını işgal ettiler, sosyal medyada tartışma açtılar.
Tartışma sürdü ve sonunda Rektör Christopher Eisgruber, dileyenlerin internette bulacakları nefis bir mektup yazdı. Çok şey öğrendiğini belirtti. Siyah öğrencilerin taleplerini büyük ölçüde kabul etti. Sadece, Wilson'un adını muhafaza edeceğiz, geçmişi bugünün düşüncesiyle bu derecede radikal şekilde yargılamak ve neticelendirmek uygun değildir dedi. Peki!
***

Derken, Oxford'da Oriel College'de (milimi milimine 'külliye' demektir ve 'college' külliye sözcüğünden türemiştir) öğrenciler ayaklandı. Ana caddedeki Cecil Rhodes heykelinin yerinden kaldırılmasını istediler. Rhodes bir tüccar. Afrika'da elmas ticareti yapıyor. Lüks meraklılarının iyi bildiği De Beers markasını kuruyor. O kadar ki, şimdi Zimbabwe dediğimiz ülke Rodezya adını taşıyordu. Hazretin ırkçı olduğunu, kara Afrika'nın en büyük derdi olan apartheid'ın 'savunucularından' olduğunu ayrıca söylemeye gerek var mı? Halbuki bugün adı Oxford'da büyük imkânlar sağlayan (Clinton bile o bursla Oxford'da okumuştur) bir kurumla Rhodes Bursları ile anılıyor.
Orada da aynı şey oldu, yönetim, heykeli kaldırmayız ama fazla da vurgulamayız bundan böyle Rhodes adını, dedi; her ne kadar burslar bundan böyle de aynı adla anılacak olsa bile.
***

Kaç ders var değil mi, bu tartışmalardan çıkarılacak?... Bir kere 'revizyonist' tarihin önemi ortaya çıkıyor, ona bağlı olarak da tarih yazıcılığının. Yani, tarih zaman içinde de gelip birisini yargılayabiliyor artık. İki, ciddi bir soru, değişen zamanın getirdiği yeni değerlendirmenin geçmişe dönük işleyip işlemeyeceği meselesi. Üç, öğrenci- üniversite yönetimi ilişkisi. Dört, en önemlisi, demokrasi artık böyle bir şey. Ayrıntıya inen, o 'incelik' düzeyinde alınan /verilen kararlarla işleyen, 'siyasal doğruluğu' her şeyin üstünde, ötesinde, ilerisinde gören bir demokrasi bu.
Resmi tarihçilere duyurulur...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA