Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEMAL KÖK

Hayaller tutuşur mu efendiler?

"İyi akşamlar, yarın görüşürüz, arkadaşlar...
Acele etmeliyim babam durağa çıkmıştır bile, otobüsü kaçırırsam meraktan ölür adamcağız, zaten telaşe müdürü... Hah geldi işte 89/a üstelik oturacak yer de var şansa bak...
Off ne uzun gündü yaa, önce okul ardından dersane bir de matematikçinin asık suratı, adam sanki mahkeme duvarı... Neyse asla zırlamamalıyım, ben şikayet edersem babam ne yapsın... Bir yandan ev geçindiriyor bir yandan benim dersane ve okul masrafım. Allah babama güç versin, para versin...
Şu üniversiteye bir kapağı atsam babamın üstünden yükü nasıl alacağımı biliyorum ben, ah bir girsem şu üniversiteye... Mesela bilgisayar programcılığı ya da elektronik mühendisliği, en gözde meslekler... Ama benim sosyalim daha güçlü belki de gazetecilik. İstanbul Üniversitesi İletişim... Allah ne güzel, ismi bile havalı, düşünsene ne heyecanlı bir hayat, olay nerede ben orada... Bir de Nikon makine aldık mı tamam; ama ikinci el almak lazım yoksa zor... Gelecek mi o günler, kazanabilecek miyim üniversiteyi?
... Bazen kendimi hızla akan bir dereye düşmüş saman sapı gibi hissediyorum ne kadar çabalarsam çabalayayım, sular beni nereye götürürse oraya gideceğim... Kendi kaderimi çizebilir miyim ki...
Tamam durağa geldik bu kadar hayal yeter. Kapıya yaklaşmalıyım... Şu dışarıda duranlar da kim ki, biri bizim okuldan bir çocuğa benziyor ama çıkaramadım... Elinde ne var onun? Aaa bak salağa kendini yakacak şimdi... Ne yapıyor bu yaa... Atma atmasana dur! Burada insanlar var... İnsan var... İnsan var... İn...
'Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.'*

... İnmeliyim, babam, babam beni böyle görmemeli... Ahhh babacığım canım yanıyor canım, hayallerim, hayallerimle birlikte..."
******
YUKARIDA hikaye edilen hayat gerçek bir kimlik (di): SERAP ESER. 17 yaşında bilinmez hayalleri ve geleceğiyle yakıldı, yok edildi. Ardında tarifsiz acılar yaşayan bir aile kaldı. Daha doğrusu yaşamlarına bir atom bombası gibi düşen molotofun darmadağın ettiği bir aileden arda kalanlar... Allah hepsine sabır versin...
2009'un Kasımı'nda yaşanan bu dramatik anıyı canlandırmamızın sebebi ise, geçen hafta (pardon geçen yıl) bu coğrafyanın en bahtsız topraklarında, en az Serap'ın ki kadar trajik, acı veren ve en az onun ki kadar sorumsuzca yapılan bir saldırı...
Irak sınırından Şırnak'ın Uludere ilçesine geçerken başlarına terörist diye bomba yağan 35 insandan söz ediyorum, katırlarında 'kaçak hayallerini' taşıyan 35 köylüden... Gerçek bombalarla hayatları lime lime olmuş 35 aileden... Ve suya düşen bir damla misali dalga dalga büyüyen acı ve öfkeden...
Derdim acıyı tarif etmek ya da yangını söndürmek değil asla... Acıları yazıya dökmek imkansız olsa da yine de denenir... Yaşayana belki teselli olur, bilemem... Ama asıl beni tetikleyen yeni milletvekili, eski gazeteci Altan Tan'ın bu olay karşında gösterdiği tepki oldu: 'Bırak vatandaş biraz yürüsün. Molotof atıyor, bırak atsın. Attığı dükkan kimin benim dükkanım. Vatandaş biraz deşarj olsun...'
O dükkanlar Altan Tan'ın mı bilemem ama molotofla yakılarak bu hayattan koparılan Serap'ın ailesinin de, Uludere'de sanki meyveye dadanmış haşere gibi sapır sapır öldürülen 35 köylünün ailesinin de Altan bey gibi düşündüğünü zannetmiyorum...
Yüreği, bu toprakların gördüğü en dehşetengiz; ve yaşadığı en derin acılardan biri olan Diyarbakır Cezaevi katliamının ateşiyle yanan eski meslektaşın söyledikleri, baba acısını tatmış bir ağıza yakışmadı.
Zaman yaşanmışlıklardan ders çıkarma ve bulunulan konumun sorumluluğunu taşıma zamanıdır... Hepimiz için...
Sevgiyle kalın...

* KIZ ÇOCUĞU -Nazım Hikmet

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA