Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

2016'da Başkan Erdoğan

2016 yılında Türkiye kesinlikle amorf parlamenter sistemini kaldırıp ÇÖP sepetine atacak. Bu gerçeği görmemek ve anlamamak için aptal olmak gerekir. 8 Haziran'da "Tayyip dönemi bitti" diye göbek atanlar nasıl ki aptalsa önümüzdeki dönemde parlamenter sistemin değişmeyeceğini sananlar da aptal kere aptaldır. Bir de bu aptallar kibirlenerek laiklik akıl mantık ve bilim kelimelerini sürek- li cümle içinde kullanırlar. Gerçek bir laik kafaya yani akla mantığa ve bilime dayanan bir felsefeye sahip zeki insanlara bu ülkenin ihtiyacı var. Bunlar ise uydurdukları profan hurafelere iman eden aptal bir güruhtur..

***

Herkes bilmeli ki mesele Erdoğan meselesi değildir. Erdoğan zaten çok güçlü ve daha güçlü olmak için başkanlık sistemine ihtiyacı yok. Erdoğan mevcut gücüyle şu anki sistemle istediği gibi ülkeyi yönetebilir. Üstelik şu anki sakat sistemde Cumhurbaşkanı'nın yetkisi bol, sorumluluğu ise nerdeyse yok. Şu anki sistemde kötü niyetli ve güçlü biri diktatör gibi ülkeyi yönetebilir. Oysa sivil ve özgürlükçü bir anayasal çerçeve altındaki başkanlık sistemi modelinde isteseniz bile otoriter iktidar kuramazsınız. O yüzden başkanlık sistemine geçiş demokratik hukuk devletinin de garantisidir...
***

Başkanlık sistemi der demez "Diktatör yaratır" hurafesini duymaktan çok sıkıldım. Oysa adam gibi bir başkanlık sistemi gerçek bir kuvvetler ayrılığı sistemidir ve dolayısıyla diktatörlüğe karşı panzehir işlevindedir. Ayrıca bazı tarihi olgulardan bahsederek birtakım hurafeleri çürütmek mümkündür.
***

Önce şu basit soruyu soralım: Başkanlık sistemiyle gelen hangi ünlü diktatörü tanıyorsunuz? Ben hiç tanımıyorum ve bilmiyorum. Peki, şöyle bir soru soralım: Nazizm, Faşizm, Bolşevizm, yani Hitler, Mussolini ve Lenin hangi politik sistemler vasıtasıyla diktatörlük inşa etti? Cevap: Hepsi parlamenter sistemler sayesinde.
***

Başkanlık sisteminin neden diktatörlüğe daha kapalı bir sistem olduğuna biraz değinelim.
Diktatörlüğe en müsait ortam, devletin üç temel kuvvetinin (yasama, yürütme ve yargı) aynı elde bulundurulmasıdır. En eski despotluklardan, en son faşist ve sosyalist diktatörlüklere kadar, yaygın rastlanan pratik şudur: Diktatör, bu üç kuvveti de bünyesinde toplar.
Yürütme zaten kendisidir, yasama organı üyelerini o seçer, yargıçlar Hitler veya Stalin'e sadakat yemini yaparak işe başlar. İnsanlık tarihinin önemli bir ilerlemesi; yasama organının, yürütmeden ayrılmasıyla gerçekleşmiştir.
***

Fakat insana en uygun sistem olarak; bu üç kuvvetin gerçekten birbirinden ayrılması, ilk çağlardan beri ima edilegelmekle birlikte, en tutarlı biçimde Fransız liberal düşünür Montesquieu tarafından formüle edilmiş ve tarihin ilk anayasal demokrasisi olan ABD'de 1787'de hayata geçmiştir. Başkanlık sistemi hakkındaki bir başka yanılgı burada ortaya çıkar: Kuvvetlerin birbirinden tam bağımsız olmasının gerekliliği savunulur. Oysa kuvvetlerin birbirinden çok fazla ayrılması durumunda; her birinin derebeyleşmesi, yani bir yerine üç grup diktatörün yaratılması ihtimali ortaya çıkabilir. Yarın Türkiye'nin demokratikleşmesi için de çare olarak gördüğümüz iki turlu dar bölge başkanlık sistemi modelini anlatmaya devam edeceğiz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA