Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Konuşmadık o gündemi, yaşadık!

İnsan bazen yaşadıklarının ciddiyetini sıcağı sıcağına değil sonradan durup düşününce anlıyor. Tıpkı 7 Haziran'dan bugüne ülkece atlattığımız badireler gibi...
Hatırlayın 8 Haziran sabahı sandıktan hükümet çıkmayınca içte ve dışta bıçaklarını bileyenleri. 13 yılın ardından ilk kez bu denli ciddi şekilde hissedilen "belirsizliği" fırsat bilenler ülkenin üzerine çullandılar.
DAEŞ Suruç'tan vurdu. PKK'sı da hemen ardından ve daha doğudan. DHKP-C'si, MLKP'si şehirlerde zaten dünden hazırdı.
En azından bu zor günde asgari sorumluluk alması beklenen CHP'si, MHP'si geçici bir seçim hükümetine bile yanaşmayarak yangını keyifle seyrettiler. HDP ise Çözüm Süreci'nde barıştan damıttığı kinini fütursuzca saçtı.
Terör eylemleri, suikastlar, hendekler, çatışmalar çocukları, kadınları bile yuttu. Ankara'da canımızı yaktılar; "yasal muhalefeti" de tuz bastı. Sivil toplum örgütleri, sendikaları, sanatçıları, aydınları "hayatımızı durdurmaya" kasteden teröre destek verip "hayatı durdurma" çağrıları yaptılar.
Ekonomik krizsiz olmazdı tabii. Döviz kurlarıyla, borsayla çocuk gibi oynadılar. Medyalarının felaket tellalları toplumdaki karamsarlığı derinleştirmek için elinden geleni ardına koymadı.
Şimdilerde çark eden AK Parti çevrelerine ilişmiş ikbal pervaneleri, o günlerde ölümü gösterip hareketin yöneticilerini ve tabanını bazen CHP ile bazen de HDP ile koalisyon sıtmasına razı etmeye çabaladılar.
"Hah şimdi boşluk bulduk" diyerek Yeni Türkiye'yi aradan çıkartmaya çalışanların unuttuğu şey, Cumhurbaşkanı oldu diye "alışılmış" davranacağını düşündükleri Tayyip Erdoğan'dı. Ve kuşkusuz onun ardındaki yegâne güç olan her kesimden Türkiyeliler...
Bir elif miktarı otorite boşluğu bırakmadı Erdoğan. 8 Haziran sabahından hükümetin kurulduğu ana dek, halkın iradesinin varlığını en güçlü şekilde hissettirdi. Türkiye en zor zamanlarını, geçici hükümetle yönetilir gibi değil, adeta güçlü bir siyasi iktidar var gibi yaşadı. İçte envai çeşit grupların ittifakıyla estirilen teröre, dışta ise Suriye'nin ve Rusya'nın fiili savaş tehdidine karşı dimdik ayakta durdu.
Verilmiş sadakamız da vardı kuşkusuz ama asıl şansımız başkanlık perspektifine 1 yıl önce seçilmiş cumhurbaşkanlığı ile fiilen geçmemizdi.
Hiç evirip çevirmeye gerek yok. Geçen bu zor zamanlar Türkiye'nin ufkundaki başkanlık sistemi alternatiflerinin başarılı bir provasıydı.
Kimse çıkıp da Türkiye halkının ülkenin en tepe makamını doğrudan oylarıyla belirleme hakkını, ilk meclisin fiilen etkisizleştirilmesinin ardından yeniden gasp edemez!
7 Haziran'da bir anda ortadan kaybolanların 1 Kasım'da ortaya çıkıp, 14 Ağustos'ta Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oya yakın bir destekle hükümetlerini kurmaları bunun en net mesajı.
1 Kasım halkın, zamanında güdükleştirilip meclisin duvarına asılan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir..." mottosunun devamını getirip "ve biz doğrudan kullanırız" çığlığıydı.
Evet, Gezi'nin sokak kabadayılığı, 17-25 Ekim kumpası, PKK- DAEŞ- DHKP-C terörü, Esad, ardından Putin tehdidi derken geldik bu günlere. Ama kimse fiilen işlevsizleşen, tıkanan bu sistemin yeni yönetim krizlerini doğurmayacağının garantisini veremez. Bir süredir yaşadığımız fiili başkanlık sistemi provası ise ortadaki en yakın ve gerçekçi alternatif olarak bize göz kırpıyor.
Bu kaos süreci öncesi "seni başkan yaptırmayacağız" hedefi çevresinde yan yana gelen açık ve gizli muhalefet şimdilerde konu gündeme gelmesin diye karnından konuşuyor. Ama artık bu süreçten geriye dönüş yok.
Öyle ya, yaşadık biz o gündemi, kimileri konuşmasa ne olur?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA