Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

2022’deki en iyi kayboluşum

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Geçen pazar dağcılıkta deneyimli iki arkadaşımla birlikte Düzce Pürenli Yaylası civarında 17 kilometrelik bir rota belirleyip yola çıktık. Aracımızı karın başladığı noktada bırakıp yürümeye koyulduk.
1500 rakımlı Pürenli Yaylası'na umduğumuzdan çabuk varınca güvenimiz yerine geldi. Dönüşü sık ormanın içinden geçen dağ yolundan yapmaya karar verdik. Kar, orman ve ıssız dağ bir arada çok çekiciydi.
Başlarda her şey yolunda gitti...
Ta ki aşırı sis ve kar nedeniyle GPS'in düzgün çalışmadığını ve cep telefonumuzdaki programın bizi yanılttığını anlayana kadar.



İŞLER SARPA SARIYOR...
Elimizde yön bulmak için referans kalmadığından mantığımıza güvenip sık ormandan kestirme bir yol aramaya koyulduk. Ancak 3 saatlik yürüyüşümüzün ardından kendi ayak izlerimizin olduğu noktaya varmak tahmin edersiniz ki biraz can sıkıcıydı. Büyük bir daire çizip başladığımız yere varmıştık.
Havanın kararıp sisle ve karla birlikte görüş mesafesinin bir iki metreye düşmesi üzerine arabayı bıraktığımız noktaya varmakta zorlanacağımızı anladık. Zaten bu koşullarda 24 km yürümüştük... Moralimizi ve soğukkanlılığımızı hep muhafaza etmiştik ama yine de yeni maceralara soyunacak halimiz kalmamıştı.
Şans eseri o anda saatlerdir çekmeyen telefonlarımıza Whatsapp uyarı mesajları gelmeye başladı. Fırsat bu fırsat, kurtarma ekiplerine ulaşması için zar zor bir mesaj göndermeyi başardık. Ve yakınlarda olduğunu tahmin ettiğimiz Derebalık Yaylası'na doğru ilerlediğimiz bilgisini ilettik. Ardından bağlantı yine koptu.
Ya... Keşke tırmanışın başında karşılaştığımız, "Telefonlar çekmez, hava da bozuyor, önce gelin bir çay için, telefonumu da alın" diyen amcanın teklifini geri çevirmeseydik!



EZAN SESİ Mİ O!
Kar ve tipi altındaki 3 kilometrelik yürüyüşün ardından bir anda işittiğimiz yatsı ezanı moralimizi yerine getirdi.
Karşımıza çıkan, ezanın otomatik okunduğu bir yayla camisiydi. İçeride kimse yoktu. Kapı da kilitliydi. Biz de caminin yanındaki boş bir yayla evinin verandasında ateş yakmayı başardık. Kıyafetlerimizi kuruttuk. Birkaç parça yemek atıştırdık. Kendimize geldik.
Mesajımızın ekiplere ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorduk. Telefon hâlâ çekmiyordu. Olsun... Nasılsa ateşi bulmuştuk. Üstümüzde çatı da vardı. Biraz tatsız saatler olabilirdi ama muhtemelen sabaha kadar ateşin keşfinin insanlık için tekerleğin icadından daha önemli olduğunu ve camilerin 24 saat açık olması gerektiğini falan konuşup oyalanırdık.
Uzatmayayım, 3 saatlik bekleyişin sonunda karanlığın içinden gelen bir motor sesiyle her şey bitti.
Düzce Offroad Kulübü Başkanı İsmail Aydın ve arkadaşları, Jandarma ve AFAD'ın yönlendirmesiyle Hızır gibi yetiştiler. Sağ olsunlar.
Gözümüze angarya, gereksiz, abartılı görünse de asgari prosedürlere uysaydık... En azından gündüz dağda rastladığımız orman devriyesine yerleşimin olmadığı bölgeye yabancı olduğumuzu, rotamızı bildirseydik kimseyi bu kadar zahmete sokmazdık.

BİR DAHA DAĞA GİDER MİYİM?
Hikâyemi anlattığım arkadaşlarım, "Bir daha gider misin?" diye soruyorlar...
Giderim tabii.
Zira başımıza gelenin bir kaza olmadığını biliyorum. Nerelerde hata yaptığımızın farkındayım.
Ersin'in ve Binnur'un da ekleyecekleri var ama kendi adıma çıkardığım dersler var...
Mesela rotayı takip etme işini bir kişiye ihale etmeyeceksin, önce kendin nerede olduğunu, nereye gittiğini bileceksin.
Hepsinden önemlisi, yardım istemen gerektiğinde tereddüt etmemenin hayat kurtardığını aklından çıkarmayacaksın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA