Üç gündür, gece yarısına kadar Meclis kulisindeyim. Anayasa değişikliği etrafında yorum, tahmin ve spekülasyon dorukta. Ancak bir nokta var ki diğerlerinden ayrılıyor. AK Parti ve MHP'de giderek hâkim olan kaygı bulutları...
İktidar partisine mensup milletvekilleri ile konuşurken, karanlık senaryoların yeniden sahneleneceği hissine kapılıyorsunuz. Anayasa paketinin, devletin klasik kalıplarını kıracağı, son kalenin kaybedileceği telaşına kapılan malum odaklar eliyle, siyasi boyutu olan sansasyonel olaylar tezgâhlanacağı söyleniyor. Samsun'da, Kayseri'de sıkılı yumruklar, saldırılar, Samsun'da, Şırnak'ta şehit edilen polis ve askerler... Şehit cenazelerinde mevzilenenler... Örneğin, Kayseri'de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a atılan yumruk... Muhtemelen asıl hedef İçişleri Bakanı Beşir Atalay'dı. Ama o yumruk Yıldız'a isabet ettiğinde anlamı da farklılaştı. Kendi evinde vurulan siyasetçi imajı ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün temsil ettiği hoşgörü iklimine ve refah şehri Kayseri'ye inen darbe iç içe geçmiştir. Yıldız'ın yaşadığı şok, yüzüne yansımıştır. Sabah 05.00'te kalkıp, namazını kıldıktan sonra mesaiye başlayan, belki de hayatı boyunca fiziki hiçbir kavganın içinde yer almayan nezaket timsali insan, anlam vermekte zorlandığı olayın etkisinden kurtulamamıştır.
***
"Siyaset yapmak için şehit cenazesi yolu gözleyen" parti tanımlaması ise MHP'yi rahatsız etmektedir.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sokağı manipüle etmekten uzak duran tarzı, önümüzdeki günlerde bir kez daha sınavdan geçecektir. MHP, daha önce anayasanın 10 ve 42. maddelerindeki değişiklik için AK Parti ile mutabakat tesis edebilmiştir. Halen, CHP gibi anayasa metnine kategorik olarak karşı çıkmamakta, Genel Kurul'da bulunarak, demokrasiye yaraşan duruş sergilemektedir. Ancak, anayasa değişikliğinin seçim sonrasına bırakılması önerisini tatmin edici şekilde izah edememektedir.
BDP ise anayasa vesilesi ile Seçim, Ceza ve Terörle Mücadele Yasaları'nda değişiklik beklentisini ileri sürmekte, KCK operasyonları ile zayıflayan bölgesel siyasi zeminini tahkim etmeye çalışmaktadır. AK Parti'deki fire hesabına dayalı pazarlık planı tutmazsa, muhalefetinin dozunu artıracağı anlaşılmaktadır.
***
Türkiye'nin iç dinamiklerine odaklanırken ABD ve İsrail'in, İran stratejisine göre şekillenen dış dinamikleri ıskalamak hata olur. ABD'nin, 2003'te Irak'a düzenlediği harekât öncesinde, özellikle 1999-2002 arasında izlediği yol haritası, Türkiye'nin siyasi dengelerini doğrudan etkilemişti. Irak'ın yerini şimdi İran almıştır. İran'a yaptırım veya harekât seçeneğine
"evet demeyen" Türkiye profili, hassas iç siyasi ve ekonomik dengeler içinde ameliyat masasına yatırılmaktadır. Bu nedenle dahi AK Parti'nin anayasa değişikliği için elini çabuk tutması anlaşılır hale gelmektedir. Dizayn edilen yargı modelinin eleştirilecek ve düzeltilecek çok yanı vardır. Lakin AK Parti'ye kapatma davası ima eden, bizzat
Başbakan Tayyip Erdoğan'ı aktif siyasetin dışında bırakmayı hedefleyen zihniyet halen canlıdır. Üstelik meşru hükümete karşı suç işlemekle itham edilen aktörlerin devam eden davalarının,
"Canım, bunda da bir şey yokmuş" dedirtecek şekilde sonuçlandırılmasına ilişkin kurgular da fark edilmektedir.
***
Bu ülke, şu veya bu gerekçe uğruna yıllarca
"psikolojik harekâta" tabi tutuldu. Toplumun, bağışıklık sistemi felç edildi. Güvenlik güçleri ve istihbarat kuruluşlarının katkısı ile yargı-iş dünyası-medya ekseninden yürütülen, kafa karıştıran ataklar dönemi son bulmak durumundadır. Görünür gelecekte Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yeni kadrolarının üstleneceği asli rol de "psikolojik harekât merkezleri"ni deşifre etmek, idealize edilen bu merkezlerden yürütülen işlemlerin uzun vadede ülkenin hayrına olmadığını ortaya çıkarmaktır.
Anayasa değişikliği sürecinde hem iç hem dış kaynaklı şok edici olaylara karşı sağduyulu her vatandaş teyakkuzda durmalıdır!
