Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Cunta zinciri kırıldı mı?

Demokrasinin kıblesi, milli irade ve hukuk devletidir. Herhangi bir alınganlığa meydan vermemek için Yüksek Askeri Şûra'daki (YAŞ) krizi, demokratik hukuk devletinin normları içinde değerlendirmek zorundayız. Zira, Ankara'da öylesine güvensizlik hâkim ki...
Askeri kanat, sistematik biçimde hareket eden, siyasal cesaret bulan ve TSK'yı hedef alan organize güçlerin varlığından dem vuruyor.
Hükümet kanadı ise rejimi koruyup kollama güdüsü ile kendi kurallarını koyan, meşruiyet sınırları dışına taşan askeri unsurların varlığından emin görünüyor.
Peki, bu durumda ne yapmak gerekiyor?
Önce yürürlükteki mevzuatı, ardından teamülleri esas almak gerekiyor!
Buna göre, kuvvet komutanı ataması prensipte YAŞ kapsamı dışında. Kararname hazırlığı, Genelkurmay Başkanı'nın teklifi ile başlıyor. Ve Milli Savunma Bakanı'na geliyor. Bakan bu teklifi yazıyla Başbakan'a iletmezse süreç tıkanabiliyor. Bakan, haliyle Başbakan'a bakıyor. Başbakan eğer imzalarsa kararname, Cumhurbaşkanı'nın onayından sonra uygulamaya giriyor. Yani siyasi otoriteye rağmen karar alınması söz konusu olamıyor. YAŞ toplantılarında TSK'daki terfi silsilesine karışmamaya özen gösteren Hükümet iş, örneğin Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na yapılacak atamaya geldiğinde, açık tercih yetkisine sahip bulunuyor. Yani sonuç doğurucu işlem için Başbakan'ın temsil ettiği demokratik iradenin kaçınılmazlığı askeri de bağlıyor. Bu demektir ki Başbakan Tayyip Erdoğan, kuvvet komutanlığı için önerilen bir ismi veto edebilir, makul ve geçerli gerekçelerle bir başka orgeneralin bu göreve getirilmesini sağlayabilir. Bir adım ileri giderek, 30 Ağustos'a kadar bekleyip, bazı paşaların kadrosuzluk nedeniyle emekli olmasını dahi sağlayabilir. Anlaşılan o ki Başbakan, bu noktaya kadar varmış ve kararlılığını YAŞ üyelerine yansıtmış.

***

Aslına bakılırsa İrtica ile Mücadele Eylem Planı kamuoyuna yansıdığı andan itibaren Hükümet'te, o dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız'a karşı güven sorunu doğdu. O şok belgeye bir de Balyoz Darbe Planı iddiası kapsamındaki rutin dışı faaliyetler ile o senaryoya destek veren komutanlar da eklenince teyakkuza geçildi. Sanırım bu yüzden Hükümet, "TSK içindeki bir zinciri kırmak, cunta heveslisi kadroları tasfiye etmek için Şûra'yı tarihi fırsat olarak gördü." Balyoz iddianamesi çerçevesinde tutuklanması istenen 11 general ve amirale de soğuk baktı. Üstelik, 2003'te 1. Ordu'daki meşhur plan seminerine zorunlu olarak katılanlar ile seminerin sınırlarını aşan gayrimeşru çalışmalara kayıtsız kalanları ayırmakta zorlandı. Haliyle meseleyi, yargı sürecine havale edip beklemeyi uygun gördü ve beraat kararı alırsa o komutanların görevini sürdürebileceğini savundu.
Bugün asker, mahrem alanına siyasi ve adli müdahale olduğunu düşünüyorsa da görünür gerçekler hukuk devleti içinde cereyan ediyor. Bu tablo da komuta kademesinin elini kolunu bağlıyor.
Netice olarak, silah arkadaşlığı dayanışması anlaşılır bir reflekstir. Ancak bu kader birliğini aşan başka bağlantılar yoksa Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a rağmen bazı atamalarda diretilmesi anlaşılır değildir. Aksi takdirde, İrtica ile Mücadele Eylem Planı basına sızdığında Genelkurmay istihbarata karşı koyma biriminden bir generalin Albay Dursun Çiçek'e söylediği öne sürülen, "Ben sana böyle yüz tane plan gösteririm. Sen asıl bana bu nasıl sızmış onu açıkla" çıkışını ciddiye almaktan başka çaremiz kalmaz. Olay, TSK'nın teamülleri ile sınırlı ise ne âlâ. Yok, bunun dışında şimdiye kadar kapalı kutu olarak kalan, sivil alanı vesayet altında tutan kurmay planlama tarzından kaynaklanıyor ve bu tarz neredeyse tüm generallere kadar uzanıyorsa o zaman endişe etmek gerekiyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA