Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Merkez'den durum raporu

Ekonomide işler iyi giderken arka plandaki bilek güreşine dikkat etmek gerekir. Bugün tam bu tarzda gelişmelere tanık oluyoruz. Mesele, Merkez Bankası'nın yaklaşımı ile Hükümet politikaları arasındaki zamanlama farkından kaynaklanıyor. Hatta olayın içinde kişisel faktörler de yer tutuyor.
Merkez Bankası yönetimi bir süredir, "küresel krize ilişkin belirsizlikten, iç talepteki kıpırdamadan ve mali disiplinin önemi"nden dem vuruyor. Deyim yerindeyse, "dış ekonomik koşulların zikzaklı seyrettiğini, tüketim-yatırım dengesizliği nedeni ile Türkiye'nin artan cari açık verdiğini, döviz sorununu giderecek doğrudan uluslararası yatırımın yetersizliğini anlatıyor" ve ardından "sıcak para girişi ile bütçe disiplinine ilişkin orta vadeli görünümün hayatiyeti"ne dikkati çekiyor. Önceki dönemlerde, doğrudan Hükümeti hedef alan net uyarılar yaparken bu kez, kendi sorumluluk sahasına ilişkin tespitlerini dikkatli bir dille piyasa ile paylaşmayı tercih ediyor. Bu arada bir süre önce ilan ettiği "Çıkış Stratejisi"ne de hız veriyor. Bunu yaparken, piyasadaki nakit akışını frenlemeye çalışıyor. Nitekim munzam karşılıklarla ilgili son atağı, "dış piyasalara, bankalara, kısa vadeli sermaye girişine ve mali disipline" dönük kaygılarla açıklamak mümkün. "Dışarısı kolay kolay toparlanmayacaksa, sıcak para ekonomiyi uyuşturacaksa, bankalar kâr maksimizasyonu için muslukları açacaksa, tüketim uyarılacaksa, seçim ortamında kamu harcamaları artacaksa" Merkez Bankası ne yapabilir?
Ya faiz artırır ya da likidite azaltır!
Merkez Bankası şimdilik ikincisini seçmiş görünüyor. 2011'de kârlılığı ciddi ölçüde azalacak olan bankalar, 2010'daki imkânları sonuna kadar kullanırken Merkez Bankası finansal baraj kuruyor. Hem de gelecek yıl küçük- orta ölçekli bankalar arasında konsolidasyon beklenen bir süreçte!..
Peki, Merkez Bankası bu ortamda faizi artırabilir mi?
Hayli güç.
Neden?
1- Enflasyonun görünür gelecekteki seyrine odaklanmışken makul ve mantıklı faiz artırım gerekçesi bulamayabilir.
2- Faizleri artırmaya kalkarsa, zaten endişe ettiği sıcak para girişine adeta davetiye çıkarır. "Düşük kur-yüksek faiz" eleştirisi altında ezilir.
3- Ekonomi büyüme eğilimine girmişken, erken faiz artırımı ile piyasaları aniden soğutmaya teşebbüs ederse hem siyasi ve hem de sivil eleştirileri göğüsleyemez.

***

Gelinen noktada, Merkez Bankası'nın olası kararlarını hem piyasa dinamikleri hem de yeni döneme devredilecek miras bazında düşünmek gerekiyor. Başkan Durmuş Yılmaz'ın iç ve dış piyasa profesyonellerinde giderek prim yapan tarzı bir dönem daha Başkanlık yapmasına imkân sağlar mı, bilemiyoruz. Ancak Türkiye deneyimi gösteriyor ki bizim Hazine veya Merkez Bankası ne zaman "başarılı" diye ödül alsa, yönetimlerinde değişiklik yaşanıyor. Yılmaz'ın yerine isim düşünmek için belki erken. Ama "Yılmaz ekolü sürer mi?" sorusuna yanıt ararsak aceleci davranmış olmayız. Eldeki veriler, iki isme işaret ediyor:
İbrahim Turhan ve Erdem Başçı.
Her iki isim de Merkez Bankası'na nüfuz etmesi ve deneyim kazanması için atanmıştı. Turhan daha iddialı ve agresif politikaların temsilcisi gibi görülürken Başçı sakin tarzda, standart politikaların simgesi olarak algılanıyor.
Turhan'ın, piyasa sinyalleri ile siyasetin beklentilerini gözeterek mesafe alabileceği, Başçı'nın klasik Merkez Bankası reçetesinin takipçisi olacağı savunuluyor. Tabii bütün bu yorumlar şimdilik spekülasyondan ibaret. Yarını ise bugünkü isimler ve duruşlar belirleyecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA