Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

İnce ayar ekonomisi

Merkez Bankası ve BDDK'nın aldığı seri kararların perde arkası yavaş yavaş aralanıyor. Ve taşın altından sürpriz şekilde IMF çıkıyor. Daha doğrusu, IMF'nin muhtelif kaygıları ile ekonomi yönetiminin ihtiyatlı tutumu ilginç bir noktada birleşiyor. Bir süre önce İstanbul ve Ankara'da temaslarda bulunan IMF Türkiye Masası'nın ortaya koyduğu risk analizi, ağırlıklı olarak şu üç noktada odaklanıyor:
1- Banka kredilerindeki hızlı genişleme eğilimi
2- Kredi hacmi ile varlık balonu arasındaki bağlantı
3- Tüketimin finansmanının cari açığa olumsuz etkisi
Bu veriler ışığında IMF, BDDK'ya şu mesajı gönderiyor:
"Öncelikli göreviniz Merkez Bankası'na yardım etmek olmalı!"
İşte bu yüzden, Merkez Bankası'nın "likidite yönetim önlemleri, sıcak paraya karşı duruşu ve mevduatı uzun vadeye yayma çabası" ile BDDK'nın güncel tedbirleri ortak paydada buluşturuluyor.
Bu gelişmeler karşısında bankaların,
"Ne oluyor?" sorusuna yanıt aradığını söyleyelim. İşte bu yüzden Başbakan Yardımcısı Ali Babacan uzun aradan sonra, ciddi bir boşluğu doldurup, büyük-küçük, yerli-yabancı, kamu-özel ayrımı yapmaksızın tüm bankaları bir masa etrafında topladı. 2011'de hareket alanı daralsa da şimdilik bankalar, Babacan'ın yaklaşımından memnun görünüyor. Tabii nefes sorunu yaşaması mukadder bazı finansal aktörlerin, kalabalık içinde deşifre olmak istemediği bir gerçek. Bu yüzden 2011'in ilk çeyreğinden itibaren koruyucu önlemlerin de devreye gireceği biliniyor.

***

IMF destekli programdan uzak duran Türkiye, adını koymadan IMF patentli adımlar da atıyor. Nitekim Ankara'daki değerlendirmelerde şu tespitler ön planda tutuluyor:
1- Dünyada, "örtülü kur savaşı" yaşanıyor.
2- ABD'nin parasal genişleme kararı, küresel mali belirsizliğin kısa vadede giderilemeyeceğine işaret ediyor.
3- Karşılıksız basılan dolarlar, nispeten dış şoklara dayanıklı yükselen piyasalarda yoğunlaşıyor ve iç dengeleri bozuyor. Türkiye de bu tabloda önemli yer tutuyor.
4- AB ülkelerinin yapısal reformlar konusundaki yetersizliği, Avrupa kaynaklı sorunların bulaşıcı etkisini artırıyor.
5- Seçim sürecine girilmesi nedeni ile Türkiye'nin, hangi kaynaklı olursa olsun ani dalgalanmalara karşı tahammülü bulunmuyor.


***

Kabul edelim ki Başbakan Yardımcısı Babacan, Mayıs 2009'dan bu yana doğru ve tutarlı kararlar alınmasına öncülük etti. Ancak, son kararların üzerinde biraz daha durmak gerekiyor. Zira Babacan ve ekibi, makro ekonomik istikrarın korunmasını her şeyin ötesinde önemli ve öncelikli görüyor.
Bu yaklaşıma göre, son 8 yıllık deneyim, "öngörülebilirlik oldukça, güven ortamı korundukça beklentilerin pozitif yönde seyrettiğini, böylece büyüme sağlandığını teyit ediyor!"
Lakin, parti yönetiminin ekonomiye hâkim diğer isimleri, bu analizin eksik kaldığını düşünüyor. Onlara göre, "Ekonomik görünümün korunması kadar, başlatılan demokratikleşme adımlarının tamamlanması da hayati değer taşıyor. Piyasa canlılığını kaybederse bu durum, sandığı ipotek altına alabilir. Isınmanın önüne geçilmek istenirken ekonomiye kazık fren yaptırılmamalı.
2011'in ilk yarısında, duygusallığa kapılmadan ekonomiye ince ayar yapılmalı.
Gerekirse kararlar gözden geçirilmeli!"
Ve son nokta...
Seçimin ardından Türkiye, "yeni bir başarı hikâyesi" yazmak üzere yola çıkmalı, derinlerinde hâlâ Kemal Derviş'in izlerini taşıyan programın ömrünü doldurduğunu kabul ederek yeni şeyler söylemeli!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA