AK Parti'nin, üçüncü dönemi "ustalık kabinesi" maharetinin sergileneceği zorlu olaylara sahne oluyor. Güncel dersler çıkarılacak, geleceği kurgulama adına yapısal önlemler alınacak gelişmeler bunlar. Üstelik hiçbiri ilk kez karşılaşılan sorunlar değil. Terör ve deprem gibi...
Terör örgütünün 14 Temmuz Silvan saldırısından bu yana tırmandırdığı kanlı eylemler, Ankara için kırılma noktası oldu. Silah ve şiddet, siyasi pazarlık unsuru olmaktan çıkarılıncaya kadar sert bir mücadele dönemine girildi. Kararlılığın sergileneceği bir diğer alan da "kentsel terör." Yani, göz göre göre ölümün kader olmaktan çıkarılması.
Olağanüstü şartlarda bu ülkenin tüm imkan ve kabiliyeti ile seferber olabildiğini dost da düşman da gördü. Hassas olayların etnik elektriklenmeye dönüşmemesi için herkesin ve her kesimin teyakkuzda olduğu anlaşıldı. "Oh olsun" diyenler "soysuz" ve "lanetli" ilan edildi. Van'da yaşanan deprem, toplumsal fay hatları üzerine bina edilen kardeşlik duygusunun sağlam olduğunu bir kez daha hissettirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu"nu iptal etti, Başbakan Tayyip Erdoğan birkaç saat içinde felaket bölgesine ulaştı. Muhalefet liderleri ve belediyeleri de yardıma koştu. Yas anlarında siyaset üstü davranılabileceği umudu yeşerdi. Sivil toplumun gücü, halkın dayanışma ruhu yeniden keşfedildi. Sosyal medyanın etkinliği tescillendi. TSK'nın organizasyonu, Sağlık Bakanlığı personelinin özverisi, Ulaştırma ve Orman- Su İşleri Bakanlıkları'nın teknik kapasitesini kullandırma biçimi tam puan aldı. Devlet kurumlarının kriz anlarında koordinasyon yeteneğini -arzu edilen seviyede olmasa da- geliştirdiği fark edildi. Devletin imkanlarını harekete geçirme başarısının, alanda hızlı sonuç alma anlamına gelmediği ortaya çıktı. Depreme müdahale ve enkaz kaldırma aşamasında sergilenen işbirliği, geride kalanların hayatlarını idame ettirme noktasında ikmale kaldı. Kamu yöneticilerinin masa başında ihtiyaç tespiti ve telefonla talimat verme kültürü, psikolojik üstünlüğü ele geçirecek halkla ilişkiler çalışmasına dönüşmedi. Başbakan deprem bölgesine gittiği, bakanlar yörede bulunduğu halde bürokratlar, felaketin fotoğrafını tam ve doğru çekemedi. Eksik ve yetersiz bilgi akışı, koordinasyon aksaklığı siyasetçiyi zor durumda bıraktı. Taşrada yönetici kalitesi zafiyeti dikkatlerden kaçmadı. Kriz yönetimi ile medyanın rolü arasındaki bağ tam olarak kurulamadı. Ölü ve yaralı sayısının verilmesi dışında medyanın kapsamlı bilgi beklentisi ve lojistik ihtiyaçları karşılanamadı. Van-Muş-Bitlis-Hakkâri illerinin gelişmişlik sıralamasında en altta yer aldığı hesaba katılmadı. Vatandaşın çadır kapmak için yol kesebileceği, ertelenmiş taleplerini kontrolsüzce dışa vurulabileceği öngörülmedi. Merkez valilerini veya her ilden bir vali yardımcısını felaketten etkilenen her bir noktaya gönderecek çalışma planının düşünülmediği, bu tür ön görevlendirmelerin olmadığı anlaşıldı. Merkezi idare ile yerel idare ilişkilerinin reforma tabi tutulması gereği tekraren hafızalara kazındı. Özellikle muhalefet partisine mensup veya etnik temelli siyaset yapan belediyelerle valiler arasındaki kopukluğun her gün vatandaşa fatura edildiği ortaya çıktı. Türkiye'nin 2023 vizyonunda yer alan "kentsel dönüşüm" hedefinin fantezi değil, yaşamsal gereklilik olduğu herkesçe kabul edildi. Yap-satçılığın, denetimsizliğin, idareleri yozlaştıran yerel ilişkilerin, ranta tamah eden zihniyetin uzun süreli tedavi gerektirdiği belirlendi. Şu meşhur çadır ve prefabrik konut işinin dernek statüsündeki Kızılay'ı çok aşan boyutlar içerdiği ve bir başka yapılanmayı zorunlu kıldığı görüldü. 