Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Yetmez ama evet

Dün başlayan "darbe yargılaması" üç açıdan dikkate değerdi.
1- 12 Eylül 2010 referandumundaki vaatler ve "hayır cephesindekilerin" bugün aldığı pozisyon...
2- Zihniyet değişimi suretiyle darbeci kök hücreye inilerek genetik temizlik yapılması...
3- Darbe yiyen farklı siyasi görüş temsilcilerinin, görüntüdeki dayanışmaya rağmen birbirlerinden ayrışması...

***

1- 12 Eylül 2010'daki anayasa değişikliği tartışmaları sırasında, "12 Eylül'den hesap sorulacağı" tezi, siyasette farklı gruplaşmalara yol açmıştı. Referandumda "ret" oyu verilmesini isteyen partiler, "12 Eylül'le yüzleşmenin" mümkün olmadığını, seçmeni etkilemek için sunulduğunu savunmuşlardı. En derin kırılma milliyetçi camiada yaşanmış, "anayasa değişikliğine hayır" çağrısı yapan MHP yönetimi, geleneksel tabanıyla ters düşmüştü. CHP, yargı ile ilgili uyarılarda bulunurken daha çok eski müttefiklerini kaybedeceği kaygısıyla hareket etmişti. BDP ise sadece etnik siyasete endeksli çıkışları ile marjinalleşmişti.
Referandumdan 18 ay sonra Meclisi ile Hükümeti ile Parlamento'da grubu bulunan tüm siyasi partileri ile 12 Eylül için 12.
Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'na giden, dilekçe vererek davaya müdahil olan Türkiye tablosuna tanık olduk. Türkiye hem gerçekleşmiş son darbenin hem de yakın tarihteki darbe teşebbüslerinin aktörlerini yargı önüne çıkarmayı başarabildi. Çok yakında "post modern darbe" 28 Şubat'ı ilelebet devam ettireceğini söyleyenler için de sorgulama başlayacak olması, iktidar partisinin tutarlılığı kadar demokrasi adına da önemli bir göstergedir.
***

2- 12 Eylül Davası'nın mevcut hali "semboliktir." Darbeyi gerçekleştiren, 90'lık iki generalin yargı önüne çıkarılması gereklidir ama yeterli değildir. Darbeci geçmişten gelen, bugün demokraside sınıf atlayan AB ülkeleriyle aynı lige terfi edilmek isteniyorsa "insanlığa karşı suç" işleyen işbirlikçi kadrolar da yargılanmalıdır.
Güncel boyutta ise "samimiyet testinden" geçilmesi kaçınılmazdır. 12 Eylül'le, darbe ile meselesi olduğunu iddia eden çevreler, özellikle ana muhalefet partisi, Silivri'deki yargılamalara bakışını gözden geçirmelidir.
Uzun tutukluluk süreleri ve tecrit uygulamaları başta olmak üzere usule ilişkin itirazlar tabii ki sürdürülmelidir. Ama...
"Davanın özünü inkâr etmemek" şartıyla...
Aksi takdirde, darbeci genetik şifrenin tam anlamıyla çözülmesi ve kök hücre tedavisi mümkün olamaz.
***

3- Son konu, "temenni" ile "gerçekler" arasındaki mesafeyle ilgilidir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dünkü tespiti bir temennidir.
Sayın Gül, "Siyasi partilerimizin bu dayanışmayı yeni anayasa yapılması konusunda da göstermelerini beklerim" demiştir. Oysa siyasete yön veren reel durum bundan çok uzaktır. Adliyenin, özel yetkili mahkemelerin bulunduğu bölümünde "ülkücüler", ana kapısında "solcular" toplanmıştır.
Sadece Mazlum-Der, sağ-sol ayrımı gözetmeksizin 12 Eylül sonrasında infaz edilenlerin resimlerini yan yana getirmiş ve işkencecilerin listesini vermiştir. Hatta duruşma salonunda, aynı davaya müdahil olanlar arasında bile "katiller dışarı" gerilimi yaşanmıştır.
Mağdurlar vardır ama hesap aynı değildir. Bu nedenle ortak payda etrafında buluşabilen değişik siyasi oluşumlardan ziyade, ortak düşmanın etrafını saran, birbirine hâlâ mesafeli yığınlar söz konusudur. "Karıştır-barıştır" projesi ne ise maalesef "12 Eylülzedelerin"
12 Eylül'den arınmış anayasa idealinde buluşmasını beklemek de odur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA