Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

İzleme Kurulu... Nevruz... MHP...

Sonda anlatacağımızı başta söyleyerek başlayalım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün Ukrayna'ya hareketinden önce, Çözüm Süreci'nin ilerleme aşamalarından biri olarak gösterilen "İzleme Kurulu" modeline sıcak bakmadığını söyledi. Sözleri gündeme bomba gibi düştü. Esasen, süreci izleyecek üçüncü göz, Erdoğan'ın hep mesafeli yaklaştığı bir öneriydi. Genişletilmiş HDP heyeti ile devlet temsilcilerinin üstlendiği rolün aynı anlama geldiğini, Başbakanlığı döneminde de dile getirmişti.
Bu noktada, istihbarat ve güvenlik birimlerinin de farklı kaygıları söz konusu olmakla birlikte, İzleme Kurulu fikrine yakın durdukları belirtilebilir. Meselenin, "kaygı" boyutu şöyle: İmralı, "egosantrik" kişilik. Yani her şeyde kendini esas alan, kendi fikrini, mantığını ve duygusunu hareket noktası olarak gören bir karakter. Sürecin başından bu yana görüşmeler yapan sınırlı sayıda devlet görevlisi Abdullah Öcalan'ın zihni haritasını çıkarmış görünüyor. Nerede, ne tepki vereceğini, neyi, ne kadar yapabileceğini, düşünce dünyasındaki gel-gitleri iyi biliyor. Taktik manevralarını bertaraf edebiliyor, krizlerin aşılmasını sağlayabiliyor. İmralı'yı yakından tanımayan üçüncü aktörlerin devreye girmesi halinde:
Öcalan'ın, yeni mesaj verme adına manipülasyona yönelmesi,
Süreçteki mahremiyetin zedelenmesi ihtimal dahilinde. Veya;
Devlet- İmralı- Kandil hattında yeni bir dil geliştirilmesinin zorlukları ile,
İzleme Kurulu'nun çalışma prensipleri, üyelerin koordinasyonu ve kamuoyu algısının yönetilmesinden kaynaklanacak riskler de söz konusu...
Meselenin "gereklilik" yönüne gelince... Şimdiye kadar sürecin bilgilendirme ayağı genellikle İmralı- Kandil ve HDP bakış açısı ile gelişti. Devlet, günlük polemiklere girmeme, mutlak netice alma ve doğru sinyal verme adına ketumiyeti tercih etti. Zaman zaman Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın, "ince ayara endeksli" üslubu ile bilgi kirliliğinin önüne geçmeye çalıştı. İzleme Kurulu'nu savunan kamu güvenliği birimleri, "Devletin ve İmralı'nın atacağı adımların takibi, ilerleme gereken alanların vurgulanması, sürecin sivil katkı ile motivasyonu ve kamuoyuna durum raporu sunulması" gibi fonksiyonlara umut bağlamış durumda. Haklı kaygı ve görünür riskler ile süreç yönetiminin gerekliliği arasındaki tercihin şekillenmesinde, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında özel bir görüşme yapılması ise artık acil ihtiyaç!
Türkiye, baharın müjdecisi, tabiatın uyanışı olan Nevruz'u bugün siyasi eksende izleyecek. Diyarbakır'da, "İmralı'nın mektubu" okunduğu sırada, Ankara'da "MHP Kurultayı"ndaki çıkışa tanık olacak.
MHP, "Birlikte Yürüme" vaadinde, Çözüm Süreci'ne tepkisellikle ifade ettiği politikasını ne kadar güncelleyebileceğini, Türk ve Kürt milliyetçiliği sınırlarına indirgenen siyasal ufkunu ne kadar genişletebileceğini ve kadrolarını nasıl yenileyeceğini gösterme fırsatı bulacak!
İmralı'nın, ortak vatan temelinde, demokratik devlette bir arada yaşama çağrısının değeri, terör örgütünün silah bırakmasına bağlı. Ama işler çetrefilli. Kuzey Suriye'de PYD üzerinden yönetsel hayalini gerçekleştiren bir örgüt var karşımızda. Suriye, silahı elde tutmanın bahanesi oldu bile. Örgütün, eylemsizliği kalıcı kılma ve kamu düzenine uymayı taahhüt etme dışında tavır alması güç! Yakın zamanda silahtan arınmayacağı, seçim sonuçlarına göre plan güncelleyeceği bir dönemin eşiğinde olduğumuza da kuşku yok. En büyük kazanç şu: "Süreç geri dönülemez aşamada!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA