Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNERİ-YORUM ŞEREF OĞUZ

Surlar ve sırlar kenti

Çok değil bundan 1.5 yıl önce Diyarbakır'da, "Demokratik Açılımın Siyasal ve Olası Ekonomik Etkileri" toplantısı yapıyorduk. Galip Ensarioğlu'nun düzenlediği sempozyumda, kentin kanaat önderleri ve liderleriyle tartıştığımız; "huzur güven ortamının" temel öncelik olduğuydu. Belediye Başkanı Osman Baydemir; bu koşul sağlanmadan bir sonraki adımın mümkün olup olmadığını "sorgulamalıyız" diyordu.
Aradan geçen süreçte; küresel krizin değiştirdiği algılar, Diyarbakır'ın kat ettiği mesafe ve yeni politik iklim, "güven ve kalkınma" kadar, "kimlik" ve "ekonomi" arasındaki "öncelik" sıralamasını, "eşanlı" hale getirmiş bulunuyor.
Diyarbakır, onu zaten tarih sahnesinde 10 bin yıla mıhlayan dinamiklerini, yeniden tanımlama sürecinde... Tarihi ve kültürel mirası, doğal kaynaklara dayanan yerel kabiliyetlerle "harmanlayıp", Baydemir'in ifadesiyle "taşlar ve düşler kenti" yapma süreci; "ivmelenmiş" gibi görünüyor.
O toplantıda ben, huzur ve güven ortamının "gerek şart", ancak yeter şartın; "kentin kendi vizyonunu çizmesi" olduğunu savunmuştum. Diyarbakır'ı bu defa, "vizyon şartını" da tamamlama gayrinde gördüm.
Küresel kriz ardından Türkiye'yi bekleyen yakın geleceğe bakıyoruz; ekonomik genişleme, kaçınılmaz görünüyor. Yeni ekonomi yükseliyor ve bilgi yolları; bölge tarihini oluşturan İpek Yolu'ndan çok farklı dinamiklerle akıyor.
Ayrıca yerel kaynaklar kullanılarak kendi kabiliyetleri üzerine yeşerecek bölge ekonomilerinden söz ediyoruz.
Bu eksenden bakınca açılım sürecinin Diyarbakır'a ve bölgeye bazı fırsatlar getirdiğini görüyoruz. Teşvikler kadar, ekseni kayan Türkiye'nin yeni zenginlik alanlarına yakın oluşu, Diyarbakır'a farklı bir "baht" sunuyor.
Kafalar
da buna hazır artık. Dünün kamudan yatırım bekleyen zihin yapısı çoktan terk edilmiş. Fakat şimdiki bariyer; Diyarbakır'ın enerjisini, daha iyi ekonomi, daha nitelikli eğitim ve daha yaşanabilir kent olma yönünde "verimli" kullanamıyor olmasında...
Gördüğüm, Dicle Üniversitesi'nin kendini "nehrin öte yakasına" hapsetmiş olmasının, ne kendine ne kentine fayda sağlamadığıdır. Oysa Diyarbakır'ın tarıma dayalı sanayiden şehirciliğe, sanattan bilime dek her alanda bir "üniversiteye" fazlasıyla ihtiyaç duyduğudur. Bu haliyle Dicle Üniversitesi, "dibine ışık vermeyen mum" görünümündedir ve zaten alevi de giderek sönükleşmektedir.
Bir diğer "iyileştirmeye açık alan", yeni iş ve işbirliği modellerinin artık, "ihtiyacını fazlasıyla hissettiriyor" olmasıdır. Bölgenin entelektüel sermayesi, bu "üst zihin yapısı" gerektiren iş ve işbirliklerini harekete geçirecek düzeye varmış bulunuyor.
Yeni Anadolu'nun bu kadim durağında Diyarbakır bana, "kaybettiklerini kazanmaya" niyetli, "kendi hazinesinin dilencisi olmayı" terk eden bir kent enerjisi hissettirdi. Bir sonraki adım; Türkiye'nin kalkınma sürecinde daha etkin bir güç ve zenginlik merkezi olmaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA