Türkiye, 10 yıldır bilerek ve isteyerek, sistematik şekilde teknokentleri destekliyor. Bakanlıklardan TÜBİTAK'a dek devletin her kurumu, daha nitelikli üretim için teknokentleri geliştirmeye çalışıyor. Peki, geliştirebildik mi?
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ile Türkiye Elektrik- Elektronik Strateji Belgesi ve Eylem Planı toplantısı ardından yemekte bu konuyu tartıştık. Bakanlığın uzun ismini "Bilim" diye kullanmak, zaten kısa olan yazımda bana yer kazandıracak. Bilim Bakanı, tıpkı girişimci üniversite endeksi gibi teknokentleri de performanslarına göre sıralayacak.
Ergün "teknokentlerin artık ne ürettiğini sorgulama zamanı geldi" diyor ve haklıdır. ODTÜ'dekinin kuruluş aşamasında bulundum. Rahmetli Ecevit'in Başbakanlığında, Türkiye Zekâ Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı ile az gayret göstermedik. Yer ayırdık, kaynak tahsis ettik, yasa çıkardık ve sorgulamadan aralıksız destekledik. Ancak umut da besledik.
Bilim Bakanı "Artık oltayı çekip tuttuğumuz balığa bakma zamanı" geldi derken, bunun kriterlerine de açıklık getiriyor: "AR-GE'ye milli gelirden ayrılan pay yüzde 0.85 düzeyinde. Teknokentlerin bu kaynağı buluşa, inovasyona, patent ve lisansa dönüştürme becerilerini ölçüp, önümüzdeki ay yayınlayacağız."
Şayet teknokentin puanı yüksekse, müşterileri artacak. Düşükse, müşteri kaybedecek ve firmalar başka yerlere gitmek isteyecek. Son derece gerekli bir adımdı bana göre. Zira öyle teknokentler biliyorum ki emlak ofisine dönmüş durumda. Bilim üzerinden kira ve rant kaynağı oluşturma kurnazlığı yerine işini iyi yapanları ayrıştırma zamanı geldi de geçiyor bile...