Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Karargâh rahatsızmış

Türk matbuatının 'öncü' gazetesi Hürriyet resmen bir çığır daha açtı. 'Adının açıklanmasını istemeyen askeri yetkililer' sözlüğüne yepyeni bir kelime daha kazandırdı: 'Karargâh.' Neymiş efendim? Karargâh diye biri ya da birileri varmış.
Bunlar rahatsızmış! Neden rahatsızmış?
Medyada çıkan bazı haber ve yorumlardan...
Bu haberler neyle alakalıymış?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde başörtüsünün serbest kalmasıyla, Akit gazetesine başsağlığı telefonu açılmasıyla, Genelkurmay Başkanı'nın Cumhurbaşkanı ile birlikte umre ziyareti yapmasıyla vs.
Peki, kim bunlar? Belli değil.
Tam da 'genç subaylar', 'Genelkurmay kaynakları' gibi kimliği belirsiz gazetecilik heveslilerinden kurtulduk diye düşünürken Hürriyet'in o eski 'amiral'lik günlerine duyduğu özlem hortladı; başımıza bir de karargâh çıktı.
Tamam, gazeteci haber kaynağını açıklamaya zorlanamaz.
Kanunlarımız gazetecinin "bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya" zorlanamayacağını güvence altına almıştır, doğru.
Ama kanunun sağladığı bu hakka dayanarak manipülasyon da yapılamaz. Görevi, mevkii ne olursa olsun, birilerinin masa altından haber yaptırma hevesine alet olunmaz.
Gizli kaynakların her söylediği haber olmaz.
Kaynağın güvenilirliğini sorgularsınız...
Kaynağın kimliğini gizlemekteki amacını sorgularsınız. Ortada haber değeri taşıyan bir bilgi olup olmadığını sorgularsınız.
Bütün bu sorgulamaların ardından haberi yayımlamaya karar verirseniz kaynağı gizleme nedeninizi haberin içinde mutlaka açıklarsınız.
En önemlisi 'karargâh' gibi muğlak ifadeler kullanmazsınız.
Peki ya ortada bir haber yoksa?
Hürriyet'in manşetinde olduğu gibi olay sadece bazı yorumlardan ibaretse...
Bu konudaki temel ilke bellidir:
"Bir kişinin ya da kişilerin duygu ve düşüncelerini aktarmak için asla kimliği açıklanmayan kaynaklar kullanılmaz."

***


Ombudsman görüşü

Sanırım Hürriyet ombudsmanı sevgili Faruk Bildirici ile de bu konuda hemfikiriz. Kendisi, 27 Temmuz 2015'te yayımlanan 'Askeri kaynak nedir?' başlıklı yazısında yukarıdaki ilkeye atıf yaptıktan sonra şunları söylemişti:
"Son derece yerinde bir kural bu... Bilgi ve demeci ayırmak gerek. Bilgi, kaynağın kimliği açıklanmadan da kendi başına haber değeri taşır. Ama bir kaynağın düşünceleri, ancak adıyla birlikte anlam kazanır. Eğer adını vermediğimiz bir kişinin demecini yazarsak, birincisi, o kişinin düşüncesini kaynak gösterdiğimiz kurumun tamamına mal etmiş oluruz. Bu kuruma haksızlık.
İkincisi, o kişi söylediklerinin sorumluluğunu almamış, gazeteciyi kullanmış olur.
Gazeteciliğe de haksızlık."

Kesinlikle katılıyorum.
Belki burada bir ekleme yapabilirim: Haberin gazete tarafından 'kurgulandığı' durumlarda kullanma-kullanılma ilişkisi çok yönlü hale gelir.
Bu noktanın açıklığa kavuşturulması gerekir.

***


Gazetecilere saldırılar ve karargâh

Geçtiğimiz hafta içinde üç gazeteci saldırıya uğradı. Türkkaya Ataöv isimli bir şahıs Sabah muhabiri Selva Ünal'a herkese açık bir toplantıda kafa, evet kafa, attı. Cem Küçük'ün evine ateş açıldı ve Nagehan Alçı bir kafede sözlü tacize maruz kaldı. Üçüne de geçmiş olsun.
Konuyu gündemlerine bile almayan meslek kuruluşlarına, kadın derneklerine, haber bile yapmayan medya organlarına, tabii ki, yazıklar olsun.
Cem Küçük deyince aklıma, Hava Kuvvetleri'ndeki FETÖ'cü pilotlar hakkındaki yazıları nedeniyle yaşadıkları geliyor.
Kesin bir dille yalanlanmış, başına gelmeyen kalmamıştı.
15 Temmuz darbe girişiminden önceki dönemi hatırlayalım. Hürriyet'e bu haberi yaptıran kaynaklar 'karargâh'ta FETÖ'cü olmadığını ispatlamak, 'darbe tehlikesi var' diyen gazetecileri yalanlamak ve sigaya çekmek için canhıraş bir çaba içindeydiler.
O günlerde de aynı savı kullanıyorlardı: 'Terörle mücadeleyi zaafa uğratmak.'
Kimin haklı olduğu ortaya çıkmadı mı? Acaba 'karargâh' olup bitenlerden halen ders almadı mı?
Medyada TSK hakkında çıkan bazı iddialar maksatlı, yalan, yanlış ve çarpık olabilir. Bunlarla mücadele edilmesi de gerekir. Ama yolu bu değildir.

***


Şeffaflık sorunu

Hürriyet gazetesi, eleştiriler üzerine bir açıklama yaptı fakat olayın diğer tarafı olan 'karargâh'tan henüz resmi bir açıklama gelmedi.
Bazı meslektaşlarımız Genelkurmay'daki tanıdıklarını arayarak meseleyi anlamaya ve açıklamaya çalışıyorlar; fakat bu çaba da gizli kaynak haberlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramıyor.
Yapılması gereken belli... Kamu kurumlarının ve devlet memurlarının basın açıklamaları, tek ve yetkili bir kaynak tarafından, tam bir şeffaflık içinde yapılmalı.
Medya kuruluşları arasında ayrımcılık olmamalı, bilgi kirliliğine izin verilmemeli.
Hürriyet'in karargâh manşetinin 'haber kaynağı' medyanın karşısına çıkıp sorulara yanıt vermeli. Kim olduğunu, unvanını, kimleri ya da hangi kurumları temsil ettiğini, neden böyle bir yola tevessül ettiğini açıklamalı.
El altından sızdırdığı haber aktarılırken değiştirildiyse bunu da açıklamalı.
Elbette bu yetkili ya da birimin bağlı olduğu mevzuat böyle durumlarda ne yapılmasını gerektiriyorsa, o da yapılmalı.
Aksi takdirde bu tarz haberlere daha sık rastlamaya başlarız.
Tıpkı o eski günlerde olduğu gibi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA