Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Önce mücahit, sonra müşahit, şimdi müteahhit

Her iktidar kendi zenginini yaratır. Bu tespit, özellikle 80'li yıllardan sonra öylesine yaygınlaştı ki neredeyse "meşru" hale geldi.
Gazete manşetlerini süsleyen ünlü "aile fotoğrafları" bunun en çarpıcı örneğiydi.
Sonra gelenler gideni aratır oldu.
Son yıllarda ise "Anadolu sermayesinin büyük sermayeye karşı yükselişi" diye nitelenerek teorisi bile yapıldı.
Kuşkusuz bu kareler içinde "her devrin adamı" olanlar da var.
Ancak her döneme damgasını vuran asıl unsur, yeni isimler...
Son beş yılda da benzer bir yoldan ciddi biçimde zenginleşen yeni isimlerin yükselişini izliyoruz.
Eski Fazilet Partili yeni "Müslüman sol" girişimin öncü isimlerinden Mehmet Bekaroğlu önceki gün bu zenginleşen kesimi çok çarpıcı biçimde dile getirdi.
"Beş yıl önce Ankara'ya çıplak gelenler şimdi seçim bölgelerine 4x4 ciplerle gidiyor."
Bu değişimi hem çok tepelerde hem de daha aşağılarda görmek mümkün.
Peki bu değişim neden göze batıyor?
İnsanların değişmesi fena bir şey mi?
Kuşkusuz değil, amaa...
Önce biraz geçmişe uzanalım.
Türkiye, sert siyaseti 1970'le 1980 arasında yaşadı. Sağ sol ayrımı önce gerginliğe, sonra da çatışmaya dönüşmüş ve 5 bini aşkın insanın hayatına mal olmuştu.
Ülke, milliyetçi, solcu ve İslamcı siyasi akımların yarıştığı bir arena gibiydi. Her siyasi ekolün özellikle de gençlik düzeyinde önemli etkisi ve gücü vardı.
Bu ideolojik kesimler ya kendileri ya da başkaları tarafından farklı kavramlarla tanımlanıyordu.
Ülkücüler, "komando..."
Solcular, "militan..."
İslamcılar ise "mücahit"ti.
Aradan yaklaşık 30 yıl geçti.
Hem Türkiye çok değişti, hem de o siyasi akımlar.
Peki o komandolara, militanlara ve en önemlisi de mücahitlere ne oldu? Onlar nasıl değişti?
Bugün her siyasi kesimde küçük marjinal gruplar dışında kimse kendini o eski kavramlarla ifade etmiyor.
Herkes bir biçimde zamanın ruhunu yakalamaya çalışıyor.
Siyaseten liberalleşme, ekonomik olarak da zenginleşme hepsinin ortak hedefi.
Doğal olarak her kesimde bu türden değişim var. Ancak, bazılarının "hızlı zenginleşmesi" dikkat çekiyor.
Ve bu zenginliğin ahlak ölçülerini zorlayarak gerçekleşmesi ister istemez soru işaretleri yaratıyor.
Bu konuda en çarpıcı değişimi hiç kuşkusuz "mücahit"ler yaşadı, halen de yaşıyor.
Çünkü, dünün adı sanı bilinmeyen onca "mücahit"i bugün büyük işlere imza atan "müteahhit" oldu.
Onlarca isim saymak mümkün.
Kuşkusuz geçmişte bu kesimler içinde iş dünyasında olan çok sayıda isim vardı. Ancak, Milli Görüş çizgisinin özellikle 90 sonrası başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetimlerde etkin olması bu süreci inanılmaz biçimde hızlandırdı.
AK Parti'nin iktidar olmasıyla bu değişim en üst noktaya ulaştı.
Artık, büyük devlet işinden, küçük belediye ihalesine her yerde eski "mücahit"leri "müteahhit" kimliğiyle görmek mümkün.
Hatta parti kulislerinde bu konu aleni konuşuluyor ve şöyle bir sıralama yapılıyor:
"Önce mücahit, sonra müşahit (seçim sandık sorumlusu), şimdi müteahhit..."
Doğrusu bu sıralamayı yaşayanlar arasında özellikle parti kamuoyunun yakından tanıdığı çok sayıda isim var.
Kimi, eski gençlik teşkilatından, kimi bir zamanlar Erbakan Hoca'nın korumalığını yapan Sakarya Grubu'ndan, kimi özel kalem müdürlüğünden, kimi şoförlükten kimi de küçük iş sahipliğinden geldi... Şimdi her biri bir yerlerde müteahhitliğe devam ediyor.
Peki bu işte bir gariplik yok mu?
Dün hiçbir maddi gücü ve iş tecrübesi olmayan bu insanların bugün milyonlarla oynaması ve girdiği ihaleleri sorunsuz alması sadece "şans, kader, kısmet"le açıklanabilir mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA