Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Baykal'a son çağrı

Başbakan Erdoğan'la Baykal buluşması "kameralı mı kamerasız mı olacak?" tartışmasından çok daha öte bir anlam taşıyor.
Taşıyor çünkü bu buluşmada, Türkiye'nin "muhafazakâr demokrat" ve "sosyal demokrat" iki siyasi akımının Cumhuriyet tarihinin en temel sorunu, Kürt sorunu hakkında ne düşündükleri ortaya çıkacak.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve arkadaşlarının bu yüzleşmeden kaçma şansları yok.
Bu noktada en dikkat çekici konu da, bizzat Baykal'ın altına imza attığı 1990 tarihli "Kürt Raporu"
Büyük olasılıkla "buluşmanın" ana eksenini bu rapor oluşturacak.
Acaba Baykal, Başbakan Erdoğan'a da "Bir rapordur tutturmuşlar" mı diyecek? Yoksa o raporu temel veri kabul edip Başbakan'a destek mi verecek?
Türkiye toplumu da CHP tabanı da buradan çıkacak sonucu bekliyor.
Raporu herkes önemsiyor, çünkü tam 19 yıl önce kaleme alınan bu rapor dönemin siyasi atmosferi dikkate alındığında belki bugün tartışılan "açılım" kavramının çok ötesinde etkisi ve önemi vardı.
İlginç olanı ise bu girişime sosyal demokratların öncülük etmesiydi.
Düşünsenize 12 Eylül rejiminin etkisinin sürdüğü bir ortamda "Kürt meselesi" bütün yönleriyle ele alınıyor ve Türkiye'nin demokratikleşme meselesi toplumun gündemine taşınıyordu.
Bir süre önce o rapora demokratik ruhu katan ve 1988'den itibaren Baykal'ın yakınında olan deneyimli bir siyasetçiyle konuştum.
Önce bugüne ilişkin bir tespit yaptı:
"Böylesi önemli bir konuda sosyal demokrat siyasetin öncülüğü alması, ülkenin en temel meselesi olan problemin çözümcüsü olması en doğal olanıdır. Ancak bu konuda belki de en çok hayal kırıklığı yaratan CHP Genel Başkanı Sayın Baykal'ın ve parti üst yönetiminin, edilgin bir tutum sergileyen yaklaşımı oldu. Bunu sosyal demokratlar hak etmiyor."

'Onca acı ve kayıp yaşanmazdı'

Konuyu o günlere götürüp, "SHP ve CHP çizgisi bu raporun arkasında dursaydı ve gereğini yapsaydı ne olurdu?" diye soruyorum. Deneyimli siyasetçi bu soruya iç geçirerek cevap veriyor:
"Eğer sosyal demokratlar, o günlerde cesaretle karar altına aldıkları bu raporun gereklerini yerine getirmiş ve devamında da yenileşme iddialarını kararlılıkla savunmuş olsalardı, ülkemiz onca acıyı ve kaybı yaşamazdı. Bunda bizim sorumluluğumuz çok büyük.
Ve üzülerek söylüyorum, Erdal İnönü liderliğinde Kasım 1991'de yakaladıkları ve sonrasında Karayalçın, ardından Baykal'ın da kısa süre olsa da yer aldığı DYP ile kurulmuş iktidar ortaklığı fırsatına rağmen bunu yapmadılar..."
Deneyimli siyasetçi burada bir an duruyor ve şunu söylüyor:
"Yapmak bir yana, bu raporun özünde yer alan değerlendirmelere ve tespitlere aykırı birçok politikayı ve söylemi tercih ettiler. Acemi ve yanlış politikalarla, sosyal demokrat siyaseti ülkenin bu coğrafyasından sildiler. Bu soruna ilişkin politika üretmeyi, dışlarındaki siyasetlere ihale ederek, kendi dışlarına bırakarak, bölge insanına yabancılaştılar. Böylece, bu coğrafyada yaşayan halk kitleleri bu yanlış politikalar nedeniyle, daha önceleri korunaklı bir liman gördükleri, sosyal demokrat siyasetten uzaklaştılar. Ve bölgede, şiddet ve popülizm yegâne etkili araçlar oldu."
O dönemde sosyal demokratların makas değiştirerek farklı bir yol izlediğini söyleyen deneyimli siyasetçi, eski lideri Baykal ve CHP'lilere şöyle sesleniyor:
"Şimdi çok geç kalınmış olsa da AK Parti iktidarının, tarihin bu döneminde gündeme taşıdığı Kürt meselesine, ülkesini seven hiçbir yurttaş sessiz, ilgisiz kalamaz. Hele, bu konuya yıllar önce kafa yormuş, bu meseleyi enine boyuna tartışmış, Cumhuriyet'i kuran bir parti olarak, Cumhuriyet'in kuruluşundan 67 yıl sonra, dönemin en gerçekçi ve cesur raporunu karar altına almış bir siyaset, konuya asla ilgisiz kalamaz. Bu konuda başkaları popülizm yapsa da o yapamaz."
Bakalım eski dostun çağrısına Baykal nasıl cevap verecek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA