Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Kürtlere dayatılan tarih

Yeni bir yıla girdik. 2015, hem Türkiye hem dünya için zor bir yıldı. Ateş çemberine dönen bölgemiz, dünyanın öteki coğrafyalarını da etkiliyor.
Paris'ten ABD'ye birçok yere bölgeden yükselen ateş sıçradı, sıçrıyor. İnsanların yaşadığı zulüm de sınır tanımıyor. Ama buna rağmen dünya egemenlerinin kılı kıpırdamadı. Küçük Aylan Kürdi'nin bedeni bile o vicdanları harekete geçirmeye yetmedi. Halen Suriye'de Rusya ve İran destekli katliam sürüyor.
Bölge 100 yıl sonra bile dünya egemenlerinin çıkar çatışmalarının savaş alanı. Bütün bunlar da Türkiye'nin burnunun dibinde gerçekleşiyor. Uzak dursak da ateş her ihtimalde bizim canımızı yakıyor.
Aslında sadece bu nedenle değil başka nedenlerle son üç yılı içerden ve dışarıdan büyük kuşatmayla geçirdik. İki önemli seçimi geride bıraktık. Şimdi 2016'da, bir yandan içimizi yakan iç ve dış terörle baş etmeye, çalışıyor, bir yandan da onların panzehiri olabilecek başta yeni anayasa olmak üzere reformları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Kolay bir yıl olmayacak ama umudumuzu da yitirmeyeceğiz.

Talihsiz Kürtler

Geçen yılın son günü ele aldığımız DTK bildirisi üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü sadece DTK çevresi değil, Türkiye'de bir grup aydın ve medya yine klasik algı operasyonlarına başladı. Bildiride yer alan "demokratik talepleri" öne çıkartılıp, "bölgeyi cehenneme çeviren şiddet" görmezlikten geliniyor.
Oysa gerçek şu: Çözüm sürecinin de amaçladığı gibi bugün Türkiye'de siyasi mücadeleyle elde edilmeyecek hiçbir hak yok, statü talebi dahil... Ayrıca federasyon talep eden partiler bile var. İşte şiddet ve terör bu siyasi zemini tahrip ediyor. Bu da DTK bildirisinde olduğu gibi "siyasi yalanlarla" yapılıyor.
İşte onlardan biri daha: "7 Haziran, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümüne dair çok güçlü bir halk iradesinin sandıkta tecelli etmesiydi. Maalesef Türkiye'yi sorunlar çıkmazından çıkaracak bu seçim sonuçları ve halk iradesi tanınmayıp, saygı duyulmayarak tarihi bir fırsat kaçırılmıştır."
El insaf... Kim kaçırdı bu fırsatı? Bırakın "birlikte salladık" dediğiniz muhalefet blokunu, daha ilk günden AK Parti'ye kapıları kapatan bizzat Selahattin Demirtaş değil miydi? Demirtaş'a Karayılan bile karşı çıkmadı mı?
Bu yalanlara, o bildiriye imza atan siyasi aktörlerin bile inanmıyor. Ortada silahlı gücün bir dayatması var. Bu nedenle "Bağımsız Kürdistan" önermesi Kandil'in yeni pazarlama operasyonundan başka bir şey değil. Halkın destek vermediğini gören Kandil, prim yapan solcu- milliyetçiliği bir yana bırakıp, "bağımsızlığa" sarıldı. İşin küresel ve bölgesel devletler boyutu da ayrı bir konu.
Böyle olduğu için 90'larda faili meçhul cinayetlerle bölgeyi ateşe veren eski devlete jest yapıp "Bağımsız Kürdistan"dan vazgeçen PKK, şimdi inkâr ve ret politikalarını terk eden ve siyasetin önünü açan devlete karşı "bağımsızlık" talebiyle geliyor. Bu kışkırtma değil de nedir?
İstenen birlikte yaşama değil, gerilim ve çatışma. Bir an filmi geriye sarsak ve 2013 Martı'na dönsek. PKK, silahları susturup, silahlı güçleri çekseydi nasıl bir Türkiye olurdu? Herkes için, en başta da Kürtler için çok farklı bir Türkiye olmaz mıydı?
Garip ama gerçek; Tarih boyunca talihsiz Kürtler ne zaman barıştan ve birlikte yaşamadan yana tavır koysa, ya dost bildikleri ihanet ediyor ya da kendi çocukları...
Tabii bu arada, Demirtaş'ın Türkiyelileşmeye ihanetinden söz edenlere ve "Neden paralel yapıyı fark etmediniz?"diye aylarca yazıp çizenlere, bir hatırlatma: Demek ki insan siyaseten kandırılabiliyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA