Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Açtım bayramlık ağzımı

Eline el değmemiş masum kız ses tonumla garsona sesleniyorum; "Pardon bakar mısınız? Bir çay daha alabilir miyim lütfen?"
Koltuğunda geri yaslanıp derin bir "Oh" çekiyorum, çok şükür bu bayram da bitti kızım.
30 yaşımda vardığım karar şudur; bayramın gelmişi değil geçmişi güzeldir.
Hele ki benim gibi yalnızlardansanız.
Evet, evet, bayram çocuklar için bayramdır. Bir çeşit 'Hoş geldin Bayram Amca.' Küçükken yeni kıyafetlerin olur, harçlık kovalarsın, babaannenin bayram yemeğini dört gözle beklersin, çikolata ve şeker sınırsız paket olarak üç gün boyunca hizmetine sunulur.
Ya büyüdüğünde?
Lise yıllarında el öpme seansları, bayramdan bayrama görmek zorunda kaldığın yüzler, aslında pek de birbirinden hazzetmeyen insanların aynı sofrada toplanması sinirini bozmaya başlar.
Arefe günü alışverişe çıkanlara laf atılır; "Hani millette para yoktu?" yemek masalarında politikasına yandığımın gündemi kurtarılır tat kaçırılır.
Bir çeşit 'Niye Geldin Bayram Amca?'
Yüzünü tek güldüren anneannenin, babaannenin ve dedelerinin torunları yedirip içirme sevincidir. Yurdumun yedirerek sevme kafası.
Sonra daha da büyürsün. Bu kez bir bakmışsın ki bayram dediğin şehirden tüymek olmuş.
Bir süre sonra bu tüyme hareketine sevinirsin "Aman gitsinler de kafamızı dinleyelim hacı, bir daha da dönmesinler inşallah" çekersin (Çok mu sert oldu? Eh gerçekler böyledir). Bir çeşit 'Ananı Da Al Git Bayram Amca.'
Bu bayram paketimizde bir de 'Haydi küsler barışsın, we are the world'
durumu vardır ki, kendisi külliyen kandırmacadır.
Bünyede gereken miktarda sevgi, vicdan ya da özlem olsa küsler zaten bayramı beklemez barışırlardı değil mi kuzum.
Neyse, şimdi ben bu bayramı da yalnız geçirirken, bayramın birinci günü PAL FM'de Yasemin Şefik'i dinliyorum. Şefik; "Açın bakalım o bayramlık ağızlarınızı" diyor.
Bir genç kız bağlanıyor; "Şimde beean üniversiteyi bitirdiiam, geldiam, annemler hâlâ dizlerinin dibinde oturmamı istiyolaaar. Çıldıracağım vallaaa. Bayrammış, diz dibiymiş yanee ne alakaa 21 yaşındayıııam."
Başka bir kadın bağlanıyor; "İnanır mısınız, görümcemden bıktım. Pilavın ayarını tutturamamışım, eve ayakkabıyla girilir miymiş. Bu görümcem benden ne istiyor, daha ilk günden bayram burnumdan geldi."
Bir dakika...
Yazıyı yazarken gözüm gazeteye takılıyor. Bodrum'da 17 yaşındaki bir kız, gecenin köründe sevgilisiyle kavga edince denize atlamış. Panikleyen çocuk polisi, jandarmayı hatta AKUT'u devreye sokmuş.
Altı saat aramadan sonra kız bir teknede otururken bulunmuş. Bulunan kız polislere ve gazetecilere fırça atmış; "Ne oluyor yahu, şaka yaptım." Aslında hadise şaka değil de kızın sinirini bozan sevgilisinden aldığı intikammış.
Hayır ben de merak ettim, teknede Şahan var mıymış?
Bu nadide esprimden sonra 'EVET-HAYIR' meselesine parmak basıp kaçıyorum.
Aslında ben haftalardır düşünüyorum; şu hayatta ne zaman dolu dolu "Hayır" diyebildik ki?
İçimizdeki "Hayırlar" hep "Evet" olarak çıktı dışarı
. İstemediğimiz o kadar çok şeyi yapmak ya da onaylamak zorunda kaldık ki...
Çocukluğumuzdan beri... O sevmediğimiz yemeğe, gitmek istemediğimiz yere, yazmamız için zorla iteklendiğimiz kompozisyonlara, çizemeyeceğimiz resimlere, hoşumuza gitmeyen ama mecburcu olduğumuz imzaları atmaya, sırf dışarıda kalmamak için boyun eğdiğimiz ilişkilere, canımızın yanmasına, ötelenmeye 'Evet' dedik.
Biz hiçbir zaman tek başımıza 'Hayır' demeyi bilmedik.
Öyle öğrenmedik, korktuk, korkutulduk, aman düzen bozulmasın dedik.
Biz sahip olduğumuz en değerli şey yani kendimizi hiç düşünmedik.
Neyse, her işte bir hayır vardır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA